Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, 2012'den itibaren yurt dışında çalışan Türk bilim insanlarını Türkiye'de buluşturan bir kurultay düzenleyeceklerini açıkladı. Ergün, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün himayesinde Çankaya Köşkü'nde düzenlenen ve ''46. TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri ile TÜBİTAK-TWAS Teşvik Ödülü''nün sahiplerine verildiği törende, Türkiye'nin dünyaca ünlü sanatçılara, dünyaca kabul görmüş akademisyenlere, bilim insanlarına ihtiyacı olduğunu belirterek, Türkiye'de bu potansiyelin bulunduğunu vurguladı.
Hükümet olarak yurt içindeki ve yurt dışındaki bilim insanlarıyla çok daha yapıcı ilişkiler kurduklarını dile getiren Ergün, ''2012'den itibaren tüm dünyadaki bilim insanlarımızı ülkemizde buluşturan bir kurultay düzenleyeceğiz. Çünkü dünyanın çok değişik yerlerinde bilim çalışmaları yapan insanlarımız var. Bunlar arasındaki irtibatı kurmak, bir network oluşturmak ve Türkiye'de yılda bir defa bunları bir araya getiren bir ortak çalışmayı başlatmak amacındayız'' dedi. Bu tür organizasyonların farklı ülkelerdeki Türk bilim insanlarının birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlayacağına işaret eden Ergün, Türkiye'ye duyulan güven ve cesaretin artmasına da yardımcı olacağını belirtti.
Sanayi Bakanlığının, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak yeniden yapılandırıldığını, TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi gibi iki önemli kuruluşun da Bakanlık ile ilgili kuruluş haline geldiğini hatırlatan Ergün, yeni yapılanmayla bilim, sanayi ve teknoloji alanında birbirini tamamlayan uyumlu politikaların devreye sokulması ve böylece Türkiye'de bilim, teknoloji ve sanayi ikliminin güçlendirilmesinin amaçlandığını kaydetti.
Türkiye'nin, dünyada sürekli yenilenen ekonomi ve sanayi politikalarını yakından izlemesi, gelecek hedeflerine uygun politikalar geliştirmesi gerektiğine işaret eden Ergün, ''2023 yılında milli gelirini 2 trilyon doların üzerine çıkararak dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olan, yıllık 500 milyar dolar ihracat yapan, üretim ve ihracat içinde ileri teknoloji ürünlerin payını yüzde 20'lerin üzerine çıkaran, ar-ge'ye milli gelirden yüzde 3 pay ayıran bir Türkiye hedefliyoruz'' dedi.
BİLİMSEL MAKALE SAYISINDA ARTIŞ
Altunbaşak, Türkiye'de 1995-2010 yılları arasında bilimsel makale sayısında yaklaşık 4 katlık artış yaşandığını, ancak makale atıf sayısının neredeyse aynı oranda düştüğünü belirtti. Bilimsel makalede artık kaliteye bakmanın zamanının geldiğini belirten Altunbaşak, işin zor olan kısmının da burası olduğunu belirtti.
Altunbaşak, bilim insanlarının yazdığı makalenin bilim dünyasındaki etkisini ölçmeyi amaçlayan ''H-faktörü'' parametresinin eksikliklerine rağmen bilimsel etki analizinde en yaygın yöntem olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Örneğin bilgisayar mühendisliğini ele aldığımızda 'H-indeksi' 100 olan bir kişinin ki bir kaç kişi var dünyada, bunların bilim dünyasına etkisi, maalesef bizim pek çok üniversitemizin bütün alanlarda yaptığı etkinin toplamından daha yüksek. Burada bilgisayar mühendisliğini özel olarak seçmedim. İnternette bu listeye çok daha kolay ulaşılabileceği için bu örneği veriyorum. Bu örnek bize kalitenin ne kadar önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Bir kişi bir tarafta, diğer tarafta neredeyse ülkenin bütün üniversiteleri...''
Bilimde sonuç odaklı çalışmanın önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Altunbaşak, bilimsel makalenin de yapılan bir projenin, bir çalışmanın doğal sonucu olduğunu belirtti. ''Makale yazmak için makale yazılmaz. Proje yapmak için de proje yapılmaz; proje bir problemi çözmek için yapılır'' diye konuşan Altunbaşak, her problemin de çözülmeye değer olmadığını ifade etti. Altunbaşak, şunları kaydetti: ''Çözdüğümüz problemin ülkeye hizmet etmesi lazım. Unutmayalım ki, bu projeler vatandaşın vergisi ile destekleniyor. Bizim projelerimizi desteklemek yerine, bu para ile devlet bugün, Van'da yüzlerce kişiye çadır, kara kışta yalın ayak 5 kilometre uzaklıkta okula giden öğrencilerimize ayakkabı alabilir veya işsizlikten intihara teşebbüs eden bir çok kişiye daha ekmek kapısını açabilir. Ancak devletimiz, bilim laboratuvarına kaynak ayırıyor, her türlü maddi desteği esirgemiyor ki hiçbir şekilde bu desteklere karşı değilim, aklın mantığın ve modernitenin gereği budur. Ama çalışmalarımızda ne yapmak istediğimizi iyi bilmemiz lazım, alternatif maliyetlerimizi iyi hesaplamamız lazım.''
"KADINLARI GERİ KALAN TOPLUM İLERLEYEMEZ"
TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü alan Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı da törende yaptığı konuşmada, yaşam öyküsünden kesitlere yer vererek akademik çalışmalarını ve vizyonunu anlattı. ''Eğitim çağdaşlaşmanın anahtarıydı ve topluma hizmet en büyük idealdi'' şeklindeki dünya görüşünün sonraki yıllardaki bilimsel çalışmalarını da etkilediğini kaydeden Kağıtçıbaşı, kadınları geri kalan bir toplumun ilerleyemeyeceğini, kadının her alanda toplumsal yaşama katılmasının önemini ve kadın-erkek eşitliğinin en temel insan zenginliği olduğunu da yaşadıkları ve araştırmalarıyla öğrendiğini belirtti.
İnsan gelişimini ve bunun bağlamını oluşturan aile ve kültür ortamını yıllardır incelediğini dile getiren Kağıtçıbaşı, 22 yıllık ''Erken Destek Projesi''nde bir aile eğitimi çalışması yaparak bunun çocuklara, annelerine ve ailelerine kısa vadede olumlu etkilerini incelediğini, projenin anne ve çocuğa yönelik yaygın eğitim programlarına dönüştüğünü, Anne-Çocuk Eğitim Vakfı'nın (AÇEV) kurulmasına yol açtığını, Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde erken çocukluk ve yetişkin eğitim politikalarını etkilediğini, yurt dışında da uygulandığını anlattı. Kağıtçıbaşı'nın ailesinden bahsederken duygulanması törene katılanların da duygulanmasına yol açtı.
BAŞARISININ SIRRI
TÜBİTAK Özel Ödülü sahibi Prof. Dr. İlhan Fuat Akyıldız da, konuşmasına, ''Kariyerimde çok sayıda ödül aldım ancak bu ödül, kendi önem ve değerinin yanında, kendi ülkemden olması ve kendi ülkemin insanları tarafından verilmesi nedeniyle benim için çok özel bir anlama ve değere sahip'' sözleriyle başladı. Lise eğitimini Avusturya'da, üniversite eğitimini de Almanya'da tamamladığını anlatan Akyıldız, Almanya'da doktorasını tamamladıktan sonra alanında en iyi olmak için ABD'ye gittiğini söyledi. ''Kimseyi tanımıyorduk, hiç kimsemiz yoktu ama bilgim, başarma hırsım, sınırsız enerjim, hayata anlam ve değer katacağına inandığım özgün fikirlerim vardı. 27 yıl sonra geriye bakınca hayatımdaki tüm hedeflerimi başardığımı söyleyebilirim'' diye konuşan Akyıldız, çok çalışarak bu noktaya geldiğini vurguladı.
ATM ve uydu ağları, uzay interneti konularındaki çalışmalarının literatürde önemli yer edinerek klasikleştiğini belirten Akyıldız, 90'lı yıllarda 3G mobil haberleşme sistemleri üzerinde çalışmaya başladığını söyledi. Nanoteknoloji alanındaki ilerlemelere ilgi duyduğunu kaydeden Akyıldız, ''6 yıl kadar önce nano ölçekli makinaların birbirleriyle nasıl haberleşebilecekleri beni meraka saldı. Bu teknoloji sayesinde bütün hastalıklar artık tarihe karışacak, insan ömrü 200 artı senelere çıkacak. Bu nano haberleşme alanı benim en sonuncu ve kuvvetli araştırma ilgi alanım. Bu alan önümüzdeki 50 yıl içinde dünyada belirleyici bir öneme sahip olacak ve ben de bu alanın tarihindeki öncülerden biri olmak istiyorum'' diye konuştu. Çok çalışma, dürüstlük ve sebat etmenin yaşamının her alanında uyguladığı bir formül olarak ''başarısının sırrı'' olduğunu anlatan Akyıldız, ancak yetenek olmadan tüm bunların bir fayda etmeyeceğini de sözlerine ekledi.