• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Çocuk ne görürse onu yansıtır... FİLİZ İÇKE ÖNAL

Çocuk ne görürse onu yansıtır...

filizicke@hotmail.com Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 05.11.2009, 00:00
Eskiler "cennetten çıkma" diyedursun bugünün uzmanları dayağı, "fiziksel istismar" olarak nitelendiriyor. Dayağa maruz kalarak büyüyen çocuk ise, şiddeti bir çözüm yolu olarak görmeye başlıyor

İstismar; fiziksel, duygusal ve cinsel istismar olmak üzere üçe ayrılıyor. Fiziksel istismar; kaza olmaksızın fiziksel travma ya da yaralanmalarla sonuçlanan davranış biçimi olarak tanımlanıyor ve ısırma, çimdikleme, vurma, tekmeleme, boğmaya teşebbüs etme, şiddetli bir sarsma gibi çocuğun bedenine zarar veren eylemleri içeriyor. Kısa dönemde morluk, yara ve kırıklar gibi birtakım sonuçlar olan fiziksel istismarın psikolojik etkileri uzun dönemde ortaya çıkıyor. Bu etkiler; saldırgan ve yıkıcı davranışlar, öfke ve intikam duyguları, çocuğun başkalarına güvenme ve başkalarını sevme becerisinden yoksun hale gelmesi, içe kapanması, mutsuzluk, depresyon, madde bağımlılığı ve evden kaçma gibi çok geniş yelpazede görülebiliyor. İstismarın süreklilik arzetmesi, çocuğun hem kişilik gelişimini hem de ruh yapısını derinden sarsıyor. Psikolojik Danışman Tunç Tataker, "Fiziksel istismar uygulayan aile, farkında olarak veya olmayarak çocukta kişilik bozukluğunun temellerini de atmış olur" diyor.

Ben üzüldüm, çocuğum üzülmesin...
Çocukluğunda şiddet gören anne babalar, birbirine tamamen zıt iki davranış gösteriyor: Bir kısmı çocuğuna gördüğünün aynını uygularken, bir kısmı da "Ben bunu yaşadım, asla çocuğuma yaşatmam" diyor. Psikolojik Danışman Tunç Tataker bu durumu şöyle açıklıyor: "Birey gördüğü şiddete rağmen kişiliğini sağlıklı bir şekilde oturtabilir ve asla sevdiği insanlara böyle bir şey yaşatmaz. Ama kişiliğini sağlıklı oluşturamazsa, kişilik bozukluğu ya da ruhsal bozukluk gelişirse gördüğü şiddeti çocuklarına ve yakınlarına çok kolay yaşatabilir. Aradaki fark bu. Bazı kişilerde yapı bozuluyor, bazılarında bozulmuyor."

Uyum sağlamamızı gerektiren her durum bir stres kaynağı

Günlük yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği olan stres, "uyum sağlamamızı gerektiren herhangi bir değişiklik" olarak tanımlanabilir. Temel olarak dört kaynak stres oluşturur:
1. Çevremizde uyum sağlamamızı gerektiren durumlar: Olumsuz hava şartları, gürültü, yoğun trafik, kirlilik ve benzeri durumlar.
2. Sosyal olaylar: Yetiştirmemiz gereken işler/ödevler, yapmak zorunda olduğumuz önemli görüşmeler, sevdiklerimizi kaybetme, işveren/yönetici, arkadaş ya da ailemizin beklentileri.
3. Fizyolojik nedenler: Ergenlik, menopoz, hastalıklar, yaşlanma, kazalar, yanlış beslenme, uyku bozuklukları.
4. Düşüncelerimiz: Bu madde önemli çünkü ilk üç maddede sıralanan
sebepler, biz istemediğimiz sürece strese girmemize neden olamıyor.
Beynimiz vücudumuzda ve çevremizde olan bu değişiklikleri yorumlayıp
"acil durum tepkisi" verdiğinde stresle karşılaşmış oluyoruz.
Stres; kişinin karşılaştığı herhangi bir durumu yorumlaması ile başlıyor. Öncelikle durumu "tehlikeli", "can sıkıcı" veya "zor" gibi kelimelerle yorumlayan kişi, sonraki adımda bu durumla baş etmek için elindeki kaynakların neler olabileceğine bakıyor. Tabii sağlıklı düşünebiliyorsa. Kaygılı kişiler ise genellikle daha baştan teslim bayrağını çekiyor ve yapacakları bir şey olmadığına kandilerini inandırıyorlar.

Azı karar çoğu zarar

Yoğun stres dikkati dağıtırken, az miktarda stres başarıyı ve öğrenmeyi artırıyor. Uzmanlar stresle başarıya nasıl ulaşabileceğini anlatmak için keman teli örneğini veriyor: "Bir keman telini düşünün; eğer çok gevşekse tek bir nota bile çalamazsınız. Çok gergin olduğunda da kopma tehlikesi vardır. Yalnızca doğru miktarda gerilmiş bir tel ile güzel bir müzik elde edebilirsiniz. Aynı denge stres için de gereklidir..."

Havucu güzelce yıkamak yeterli

Kışın en sevilen sebzelerinden olan havucun yararları saymakla bitmiyor.
Ancak üzerini kazıyarak veya bıçakla soyarak sahip olduğu vitaminlerin çoğunu çöpe gönderiyoruz. Oysa, havucu bol su ile güzelce yıkayarak da gönül rahatlığıyla yiyebiliriz. Kan yapımına yardımcı olan havuç, kansızlık çekenlere özellikle öneriliyor. Özel şekeri ve A vitamini ile karaciğerin kendi kendini tamir etme yeteneğini artırıyor. Vücuttaki üre asidi, ürat tuzları ve benzeri yorgunluk veren maddelerin idrarla atılmasını sağlıyor. Cilde tazelik ve pembelik veriyor. Havuçtaki beta-karoten gözleri yaşlılığın getirdiği görme zayıflığından koruyor ve bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı direnci artırıyor.

Kışın kuruyan cildinizi daha sık nemlendirin

Havaların soğuması ve iç mekanlarda kullanılan ısıtma sistemlerinin ortam nemini azaltması kış aylarında cildimizi kurutarak problemlere yol açıyor. Deride su kaybı ve kurumaya çoğu zaman şiddetli kaşınma da eşlik ederken sık ve sıcak su ile banyo yapmak bu tabloyu ağırlaştırıyor.
Banyo suyu sıcaklığının biraz düşürülmesi, nemlendiricili sabunların kullanılması, banyo sonrası tüm vücuda nemlendirici sürülmesi ise cilt kuruluğunu önlemeye yardımcı oluyor. Kışın daha çok kuruyup çatlayan dudaklar için de ılık adaçayına batırılmış pamukla kompres yapmak ve ardından vazelin veya nemlendirici sürmek iyi sonuç veriyor.

Sigara ağız kanserlerinin bir numaralı sorumlusu

Kapalı alanlarda sigara yasağının uygulanmaya başlamasıyla keyfi kaçan sigara bağımlıları için, sigaranın ağız kanserine yol açan en büyük etken olduğu konusunda bir hatırlatma da Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu'ndan geldi. Kışlaoğlu, ağız kanserine yakalanan her 3 kişiden 2'sinin sigara tiryakisi olduğunu, sigaranın dişlerde enfeksiyona ve diş çevresindeki kemiklerin erimesine yol açtığını vurguladı. Ağız kokusunun sigaranın en masum zararlarından biri olduğunu açıklayan Çağdaş Kışlaoğlu, ağız kanserinin başlıca nedenlerinden birinin sigara olduğunu söylüyor. Bu kanser türünü oluşturan etkenlerin en başında yüzde 75'lik oranla sigara alışkanlığı geldiğine dikkat çeken Kışlaoğlu, ağız kanserinin belirtileri içinde yer alan, ağız içinde veya çevresinde beyaz ya da kırmızı renkte, hassas, tahriş olmuş alanların oluşması, alt veya üst çenede meydana gelen şişlikler ve bunun sonucu protez dengesinin bozulmasının hastaların kendi kendilerine çok fazla fark edemeyecekleri durumlar olduğuna dikkat çekiyor. Hastalıktan korunmada, düzenli diş kontrollerinin aksatılmadan yapılması gerektiğinin altını çizen Kışlaoğlu, sigara kullanan kişinin sigarayı bıraktıktan 10 yıl sonra ağız kanseri riskinin hiç sigara kullanmayan kişiyle aynı seviyeye geleceğini belirtiyor.

Alzheimer'a özel hat

Alzheimer hasta yakınlarına psikolojik destek vermek amacıyla Alzheimer Derneği ve Alzheimer Vakfı'nın katkılarıyla Türkiye'de ilk kez hayata geçirilen Alzheimer Çağrı Merkezi, geçtiğimiz 30 Eylül'den itibaren ülke geneline açıldı. Alzheimer hasta yakınları 0800 261 78 40 numaralı telefonu ücretsiz arayarak uzman psikolog desteği alabilecek.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA