Maddi tablo utanç verici. Koskoca camiada yaprak kımıldamıyor. Para yüzünden Süper Lig'e koşan takım dağılacak mı?
Onursal Başkan Selçuk Yaşar, artık masaya yumruğu vursun... Karşıyakalılar belli olsun... Tabii olmayanlar da
Karşıyakalıların, yeşil-kırmızının gerçek aşıklarının söylemek istediklerine tercüman olmak için yazdım bu yazıyı... Onları iyi anlayan, KSK'de yaşananlara yürekten kahrolan biri olarak...
Duyunca olanları içi titriyor insanın... Haftasonu zirvede, hafta içi yerlerde koca Kaf-Kaf... Sahalarda "Süper Lig" şarkıları söylerken taraftarlar, kulüp binasında "parasızlık ağıtları" yakıyor yöneticiler... Borç yüzünden elektriği kesilen tesiste, jeneratörle aydınlanan futbolcularla ipler kopmak üzere...
Böyle gitmez
Deplasmana geç gitme protestosu, antrenman boykotu derken, federasyona yansımış "böyle gitmez" feryadı...
İzmir icra dairelerindeki memurlar fazla mesai yapıyor 100 yıllık KSK'nin kulüp binası ve tesislerinde...
Birkaç kişi çırpınmasa, yatağı yorganı kaldıracaklar futbolcular kamptayken... "Aman gitmesin oyuncuların yatağı, yorganı" diye, bulup buluşturup ödeme yapılınca alacaklılara, sıradakiler başlıyor "sıkıştırma" politikasına... İcra patlaması yaşanıyor kulüpte... Duyan gelmiş çünkü... Artık hepsi vicdani değerleri koymuş kenara... "Vermezseniz, kaldırırız toplu iğnenize kadar" diyerek sert yapıyorlar...
Utanç verici bir durum
Haklılar da, ödenmeyen alacaklarını, emeklerinin karşılığını istiyorlar... Ama ister istemez düşünüyor insan... Üç yıl öncenin alacaklısı, "neden şimdi kapıya dayanır" diye... Neyse asıl mevzu başka...
Asıl mevzu "bu utanca nasıl dayanıyor?" koca camia...
Kulüpte icra memurları cirit atarken, hacze kurban gitmesin diye kulübün kupaları gizli bir yerde saklanırken, borç yüzünden elektrikler kesilmişken, personele maaşları aylarca ödenemezken yaprak kımıldamıyorsa, yazıklar olsun koca Karşıyaka'ya...
Yazıklar olsun
Her şeyi Onursal Başkan Selçuk Yaşar'ın üzerine yıkıp, "Baba versin, iş yürüsün... Bana dokunmasınlar da ne olursa olsun" zihniyetine yazıklar olsun... "Mühür kimdeyse o düşünsün" mantığıyla hareket edenlere, yöneticiliği bıraktığında "Karşıyakalı" kimliğini de silenlere yazıklar olsun...
Yazıklar olsun "Benim devrim başarısızlıkla geçti, gelen de başaramasın" düşüncesiyle çarka çomak sokmaya çalışanlara... Asırlık çınar içten içe çürürken seyirci kalanlara, sonra da "Karşıyakalıyım" deme hakkını kendinde bulanlara yazıklar olsun... "Yönetim bizi küstürdü" kolaycılığıyla kulübe sırt çevirenlere, yani kişilere kızıp Kaf-Kaf'a küsenlere... KSK'yi sırtında yük görüp, "Bir bahane bulup" kulübe hizmetten vazgeçenlere de yazıklar olsun... Karşıyaka'da doğup bu yıkılışa ses çıkarmayanlara, Karşıyaka'da doyup "Ben kulübe karışmam, karışırsam üzerime kalır" korkusunu yaşayanlara... Karşıyakalıyım diyenlere, herkese, hepinize, hepimize yazıklar olsun...
Yönetim de sorumlu
Gelelim bu işte sorumluluğu olanlara... Sayın Başkan Cihan Büyükoral ve yöneticilere... Mali tabloyu bilmeden göreve geldiyseniz hatalısınız... Sağdan, soldan yediğiniz, hiç ummadığınız yerlerden gelen maddi darbelerle sarsıldınız kabul... Ancak "Kimse yoksa biz varız" diye ortaya çıktıysanız, üstlendiğiniz işin maddi manevi yükünü bilip önceden bilip, B planınızı hazırlamalıydınız... Kusura bakmayın, içinde bulunulan durumdan belki sorumlu değilsiniz ama hatalısınız...
Futbolcu kardeşlerim, paralarını istemekte haklı. Döktükleri terin karşılığı analarının ak sütü kadar helal... Ancak onlara da bir tavsiyem var, "Birilerinin gazına gelmeyin... Fevri davranıp ipleri koparmak yerine, orta yolu bulup başladığınız işi bitirin...
Bırakınca bitti mi?
Kulübü son dönemde yöneten Cenk Karace, Levent Aziz Güngil, Akif Ersezgin ve Hüseyin Çalışkan başkanlar... Siz "bırakacağım" dediğinizde yönetime talip olan Mert Pala, önüne konan borç yükü yüzünden adaylıktan vazgeçmedi mi Sayın Karace... O ortamda kulübü devrettiğiniz ve 2007'de sıfır borç vaat eden Levent Aziz Güngil şimdi nerede? Çok çabalamanıza rağmen kulübe mali disiplin getiremeyen Sayın Ersezgin, neden başkanlığı bıraktıktan sonra kulübün önünden bile geçmediniz? Kusura bakmayın sizler bu işin sorumluluğunu üzerinizden atamazsınız. Kendi döneminizde yaptığınız borçlar, KSK'yi bu günlere getirdi... Hesaplı davranmalıydınız. Harcadığınız parayı sportif başarıya da dönüştüremediniz... Hatalısınız, sorumlusunuz, "Benim devrim geçti" diye bu işin sıyrılamazsınız...
Belediye de mi küstü?
Özellikle sayın Çalışkan... Geçen yıl 100 yılın hatrına oluşturduğunuz yüksek bütçe ve alınan sonuç ortada. Oluşturduğunuz futbol şube yönetimiyle çekişme yaşadınız... Bu süreçte futbolculara yapılan ödemeler, eski bir yöneticinin, daha görevi bırakmadan getirdiği hacizle, KSK'nin bu sezon tüm "İddaa" gelirlerini sildi süpürdü. Eski oyunculara ödenmeyen maç başları ise sıradaki borç olarak duruyor... "Benden sonrası tufan" anlayışının Karşıyaka'yı getirdiği noktayı görüyorsunuz... Sizin zamanınızda kulüp ile iç içe olan belediye şimdi nerede? Yardımcısı olarak, Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak'ı ikna edip, kulübe olan küskünlüğü bitirip, yönetimde şu var, bu var ayrımı yapmadan, belediyenin kulübe desteğini sağlamalısınız...
Bu işi "Baba" çözer
Son sözüm Onursal Başkan Selçuk Yaşar'a... Yarım asrı aşkın süredir emek verdiğiniz, neredeyse ömrünüzü adadığınız KSK'nin içinde bulunduğu durum bu... Ne yazık ki Karşıyakalılar, kulübün başında kim olduğuna bakmadan, ayırımcılık yapmadan, renk aşkıyla, arma aşkıyla, KSK sevgisiyle her zaman kulübe destek olan sizi bir türlü örnek alamadılar... Sizin dışınızda kimse "karşılıksız vermeyi", Kaf-Kaf'ı o kadar gönülden sevmeyi beceremedi... Madem ki bu camia size "Baba" dedi, yumruğu masaya vurun... Vurun ve "Sözde değil, özde Karşıyakalılardan icraat istiyorum, bekliyorum, takip ediyorum" deyin. Bir hafta, on gün süre verin... O süre dolduğunda köşe bucak kaçan "iyi gün dostlarını" silin defterden... Hem de öyle bir silin ki, KSK'nin şampiyonluk fotoğrafında yer alamasınlar bir daha... İnanın KSK'nin sorunu aşılmayacak kadar büyük değil... Yeter ki "baba" başında olsun, "Karşıyakalıyım" deme hakkını kendinde bulanlar, taşın altına ellerini bile değil, parmaklarını koysun...