Şu fotoğrafa bir bakın hele... Bakın ki, neyle karşı karşıya olduğunu bir görün...
"Birbirinin ismine, resmine, armasına, formasına tahammül edemez" dedikleriniz omuz omuza verip, aynı şeyi haykırıyorsa yüzünüze, bunun karşısında duramazsınız... Üç yaşındaki kızına "KSK atkısı" takıp, "Stadımızı istiyoruz" diye haykıran anne varsa o fotoğrafın içinde; "Bunlar üç beş fanatiğin işi" deyip, kurtulamazsınız... On yaşındaki Karya Yaya'nın; okuduğu "Benim adım İzmir" başlıklı bildirideki, "Bizler de bir gün sizin oturduğunuz koltuklara oturabiliriz. Ama sizleri tarihin kara sayfalarında görür herkes..." cümlesindeki anlamı, göz ardı edemezsiniz...
Sizler; siyasi beklentileriniz uğruna İzmir gibi bir kenti, sorun değil "ayıp" boyutuna ulaşan stat sancısıyla başbaşa bırakanlar, bunun faturasını elbette bir gün ödersiniz, ödeyeceksiniz...
O nedenledir ki; gelin iş işten geçmeden, İzmir'in, gelin İzmirlinin yüzünü yere eğen "ayıp" daha da büyümeden, gelin tüm kenti karşınıza almak pahasına burnunuzun dikine gitmekten vazgeçin.
Talep belli... İzmir stadını, statlarını istiyor... İzmirli yaşadığı "ayıptan kurtulmak", İzmir takımları başka kentlerin statlarında sığıntı olmaktan kurtulmak istiyor...
Laf oyunlarıyla oyalama taktiği uygulayanlar... Somut bir proje ortaya koymadan "yapacağım ama engelleniyorum" bahanesine sığınanlar... "Orada trafik tıkanır, burada gürültü olur, şurada baraj var" gerekçeleriyle somut projelere engel olanlar, bilin ki "Ben yapamıyorsam, kimse yapmasın" şeklindeki siyasi zihniyet artık deşifre olmuştur...
İzmir'in, İzmirlinin haklı ve masumane talebi karşılanmak zorundadır... İzmir için, İzmirli için bu talebi kimin karşılayacağının önemi yoktur...
Bilin ki; ayak diretmeler, inat etmeler sürdükçe sokaklardan yankılanan "stadımızı istiyoruz" çığlığı daha da yükselecektir... "Bir iki gün bağırıp susarlar" diyorsanız, çoook yanılıyorsunuz...