• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

En büyük yenilgi galibiyetinin farkında olmamaktır!

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09.01.2011, 00:00
Tarih huzurunda şahidim ki, Türkiye'nin ilk kadın Başbakanı Tansu Çiller, çok iyi niyetli, çok çalışkan, çok vatansever bir siyaset kadınıydı. Ülkesi için yüksek idealleri vardı. Türkiye'yi AB'ye sokmak bunlardan biriydi. Orta Asya ve Kafkas coğrafyası ile Türkiye'nin entegrasyonunu sağlamak ve bu güçle AB karşısında güçlenmek yine yürütmeyi arzu ettiği politikaydı. Onun dönemi zor yılların yaşandığı bir dönemdi. Binbir vaatle iktidara gelen Süleyman Demirel, aylarca başbakanlığın koridorunda davul çaldırdı ve ilk fırsatta da, Türkiye'nin üzerine yuvarlanan ağır sorunları görerek, Çankaya Köşkü'ne kaçtı. Bu Demirel'den beklenmesi gereken çok tipik bir köylü kurnazlığıydı. 13 Haziran 1993'te DYP Genel Başkanı ve Başbakan olan Tansu Çiller, kucağında ağır bir ekonomik kriz ve ülkeyi yakan bir terör sorunu buluverdi.
***
Siyaset hata kaldıran bir uğraş değil. "Başka her alanda geriye dönüş vardır ama siyaset öyle değil" derler eskiler. Bir hata ile başladınız mı, gömleğin yanlış iliklenmiş ilk düğmesi gibi akan zaman içinde ilk hata yeni hatalar üretmeye devam ediyor. Tansu Çiller'in siyasi hayatının ilk büyük hatası, 13 Haziran 1993'te, DYP Genel Başkanı olur olmaz, kongre salonunda bir erken seçim kararı almaması ve Türkiye'yi seçime götürmemesidir.
Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olmanın yarattığı pozitif depremin büyüsüne kapılıp Demirel'in kucağına bıraktığı bombaların farkına bile varmadı Çiller. Oysa, zamanı geriye sardırıp düşünelim: Başbakan olduğu o kongrede kürsüye çıksa ve deseydi ki, "Teşekkür ederim, beni seçtiniz; ancak Türkiye'nin çok büyük sorunları var, şayet çok devrimci bir siyaset takip etmez, çok radikal kararlar almazsak, Türkiye'yi yönetemeyiz. Onun için haydi seçime", eminim Türkiye'de tarih başka yaşanırdı. Tansu Çiller bunu göremedi, kucağında Demirel'in ona bıraktığı perişan bir Türkiye manzarası, elinin altında sorunlu bir koalisyon ve yine Demirel ve şürekasının iğdiş ettiği bir DYP ile yola devam etmeyi tercih etti. Bir yıl sonra, 94 krizi ile Türkiye'nin ilk kadın başbakanı ağır bir darbe yedi.
***
94 krizi büyük bir krizdi. Ancak Çiller, tüm olumsuz şartlara rağmen, iradesi ve çalışkanlığı ile Türkiye'yi bu krizin içinden çıkardı. Ancak, hasar çok büyüktü ve daha da önemlisi, Çiller'in yıpranmamış siyasi imajı ilk ölümcül darbeleri almıştı. Ama yine de hem ekonomik krizi yendi hem de PKK terörünü. Üstelik bunları başta Demirel ve partisinin içerisindeki adamların hançer darbeleri altında başardı.
O günlerde Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde Demirel'in danışmanı olan Cüneyt Arcayürek'in, "Çankaya Muhalefeti" adlı kitabına bakanlar, Süleyman Demirel'in Tansu Çiller'e nasıl tuzaklar kurduğunu görürler. Buradan da anlaşılacağı gibi, "Ben yemin ettim, siyaset üstüyüm" gibi Demirel laflarının tamamı tipik, "Demirel yalanları"ydı. Demirel ve etrafındaki köylüler şehirli bir kadının gelip DYP'nin başına oturmasından her zaman nefret ettiler. Sonuçta, 94 ve 95 yılları onca zorluğa rağmen bana göre başarılı icraatların yapıldığı yıllar oldu. Kriz yenildi, terör yenildi ve Türkiye, Gümrük Birliği'ne girdi. Tabii, Tansu Hanım'ın Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne sokması onun siyasi sonunu hazırlayan olaylara da kapı aralayacaktı.
***
1993 kongresinden hemen sonra seçime gitmemesine, "ilk büyük hata" demiştik. Yine bana göre, ikinci affedilmez hatası 1995 seçimlerinde MHP ile seçim ittifakı yapmamasıdır. Yapmış olsaydı, DYP 95 seçimlerinde ya tek başına iktidar olacak ya da MHP ile bir koalisyon kurabilecek ve DYP sağın tek partisi olarak siyasi tarihin başka türlü yaşanmasına imkan sağlayacaktı.
Ancak, danışmanlarının bütün yalvarmalarına rağmen Tansu Çiller bu ittifakın önemini göremedi. Aslında burada sorulması gereken bir tarihi soru var: Bu ittifak niçin yapılamadı? Bu sorunun cevabı olabilecek ayrıntılar benim arşivimde duruyor, ancak şu kadarını söyleyeyim: Bu ittifakın olmaması için iki kol çalıştı, birincisi DYP içerisindeki Türk milliyetçilerine düşman etnik unsurlar, ikincisi ise büyük sermayenin bilinen temsilcisi.
Düşünün ki o büyük holdingin patronu Ankara'ya çantasında iki araştırma ile geliyor, araştırmanın birisini MHP lideri Türkeş'e veriyor ve ona, "Oyunuz yüzde 15, ittifak yapmanıza gerek yok" diyor; diğer araştırmayı da Tansu Hanım'a veriyor ve ona da, "Oyunuz yüzde 29, tek başınıza iktidardasınız" diyor.
Sonuç: 24 Aralık 1995 seçimlerinde DYP yüzde 19, MHP ise yüzde 8'le baraj altı. Bu hatalar Türkiye'nin 20. yüzyılın son yıllarını kriz içerisinde kaybedilmiş yıllar olarak yaşamasına neden oldu.
***
Sonra felaket koalisyon dönemleri ve 28 Şubat darbesi. Bütün bu yıllar Türkiye'de bulunan tüm güç odakları Çiller'i yok etmek için harekete geçti. Ordu, medya, sermaye, sendikalar, mafya, muhalefet, Demirel ve adamları ve herkes. Ama Çiller bu ağır ve vahşi saldırıya karşı bir kadından beklenmeyecek bir dirençle karşı koydu.
Demokrasi tarafında saf tuttu ve bir merkez sağ parti onun liderliğinde ilk kez darbecilere karşı tavır geliştirdi. Onu yok etmek istiyorlardı, bunu başaramadılar. Yediği bütün ölümcül darbelere rağmen Çiller ayakta kalmayı ve iktidar oyununu oynamayı başardı. Ve sonunda 1999 seçimlere geldi çattı. Çiller umutluydu, halk için büyük bir mücadele vermiş ve kendi sınıfıyla çatışmıştı. Halkın onun bu mücadelesini ödüllendireceğini düşünüyordu. Ancak beklediği olmadı, seçim gecesi büyük hayal kırıklığı yaşadı. Yüzde 12 oy almıştı partisi. Bunu kesin bir seçim yenilgisi olarak gördü. İşte bu seçim sonucu değerlendirmesi Çiller'in son vahim hatası olarak tarihe geçti.
Zira, o aldığı yüzde 12 oy bir bitiş değil bir başlangıçtı, Çiller bunu göremedi. Doğrusu danışmanları da görmesini sağlamak için yeterince çaba göstermediler. Bunu gören tek kişi, Prof. Dr. Yalçın Küçük'tü. Kitabında yazdı Küçük, "Herkes Çiller'i yok etmek istiyordu ama o ayakta kalmayı başardı; herkes Yılmaz'ı iktidar yapmak istiyordu ama o ancak Çiller kadar oy alabildi. Bu seçimin bir tek galibi vardır, o da Tansu Çiller'dir" dedi. Doğal olarak bu sonucu yenilgi olarak gören Çiller, demokrasi davasından uzaklaştı. Kocasının sığ görüşlerinden fazlasıyla etkilenip kendisini yok etmek isteyen odaklarla barışmayı siyasetin "olmazsa olmazı" sandı.
Demokrasi konusundaki bu sadakat eksikliği onu 2002 seçimlerinde barajın altına kadar itti. Partisinin kongresini topladı ve onurlu bir biçimde siyasete veda etti.
Benim gibi o dönemi ve Tansu Hanım'ın hikayesini yazanlar, o üç büyük hatayı ayrı ayrı ele almak zorundalar.
Bugüne gelirsek: Tansu Hanım'a dördüncü hatasını yaptırmak istiyorlar bu günlerde. Ancak, belli ki Tansu Hanım geçen yılları boşa geçirmemiş. Olgunlaşmış bir siyasetçi olarak kendisini yeniden DP'nin başına davet edenlere gereken cevabı vermiş. Cindoruk gibilerin hala nasıl kendisine tuzak kurduklarını net bir biçimde görüyor Tansu Hanım.
"Beni davet ederken samimi değilsiniz, ayrıca siz demokrat değilsiniz" diyor. Bence söylenmesi gerekeni söylüyor. DP'nin bir "ölü parti" olduğunu görüyor. Bu tutumuyla da Türkiye için bir gün önemli bir hizmet yerine getirmenin kapılarını kendisi için açık tutuyor.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA