CHP, 12 Haziran seçimlerinden önce başlattığı bir siyasi stratejiyi evrimleştirerek sürdürüyor. İtiraf edeyim, cesur bir strateji. Böylece CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun gözü kara bir siyasetçi olduğunu tespit edelim. Neydi bu strateji ve ne yönde geliştirildi?
Aslında Demirel ve Kılıçdaroğlu tarafından ortak geliştirilen bir harekat planıydı bu. Birinci ayağı DP'nin başarılı genel başkanı Süleyman Soylu'nun elinden alınıp CHP'ye payanda yapılmasıydı. Bu tereyağından kıl çeker gibi gerçekleştirildi. Daha 3-5 ay önce partisine yüzde 4 oy kazandırmış olan Süleyman Soylu tasfiye edildi, yerine bir parti tasfiye memuru olan "çatapatçı" Hüsamettin Cindoruk getirildi. Tasarlanan plan şuydu: Bir tarafından CHP, diğer taraftan Demirel destekli DP, Silivri mahkemesine saldıracaklardı.
Siyaseti "Silivri" ekseninde kutuplaştıracak, mahkemeleri kuşatacak, hakimlerin içine korku düşürecek ve Haberal başta olmak üzere bütün darbeci takımını kurtaracaklardı. Ama işler planlandığı gibi gitmedi. Hüsamettin Cindoruk'un kendini tekrarlayan güvenilmez bir fersude olduğu kısa sürede ortaya çıktı.
Demirel planın işlemeyeceğini görünce ve Başbakan Erdoğan'dan zılgıtı yiyince, her zaman yaptığını yaptı ve olay yerinden kaçtı. Ama Kemal Kılıçdaroğlu bu plana sadık kaldı ve işletti. Kimsenin beklemediği şeyi yaptı, Silivri sanıklarını liste başlarından aday gösterdi.
Bir itiraf daha, bunu Türk siyasetinde geçmiş ve gelecek hiçbir siyasetçi yapamazdı ve yapamaz. Tespitimizi bir daha tekrarlıyoruz, Kılıçdaroğlu çok gözü kara bir siyasetçi.
***
Plan iyiydi ama yeterince işlemiyordu. Bir akıl eksikliği vardı bu stratejide. İşte tam bu anda devreye strateji üretme konusunda üstün yetenekleri olan danışmanlar girdi. Kemal Kılıçdaroğlu yine gözü kara ve beklenmedik bir kararla daha önce sağ partilerle çalışmış danışmanlarla çalışmaya başladı. Söyleminden siyasi eylemlerine kadar her şey gözle görülür bir biçimde değişti. Ortaya etkili, yıpratıcı, kavram dünyasını sınırsız kullanan bir lider profili çıktı. Ve tam da bu sırada, yukarıda sözünü ettiğim plana stratejik bir müdahale yapılarak hedef büyütüldü.
Artık bölünme ekseni olarak belirlenen alan Silivri gibi sınırlı bir alan değil, yargının tamamıydı. Şu an da Kemal Kılıçdaroğlu yüksek yargıya tam bir savaş diliyle yükleniyor. Yapılan şey demokratik ülkelerde pek görülür cinsten değil doğrusu. CHP sanki hükümete muhalefet yapmayı bırakmış doğrudan yargıya yüklenerek kendisinin merkezinde olduğu bir siyaset alanı oluşturmaya çalışıyor.
***
Bu stratejinin iki ayağı var ve birincisi şu: Siyaset artık değerler üzerinden kutuplaşmıyor. Laiklik-irtica-ilericilik-gericilik siyasette bir rekabet alanı değil. Siyaseti kutuplaştıracak öyle bir alan açmalı ki, bu alan milyonlarca insanı ilgilendiriyor olsun ve milyonlarca insanın kafasında da olumsuz bir önyargıyı barındırsın. İşte CHP'nin belirlediği yeni bölünme ekseni "adaletsiz yargı" metaforu olarak ortaya çıkıyor.
Stratejinin bir başka yönü içinde barındırdığı tuzaklar: CHP yüksek yargı üzerinden bir siyasi kutuplaşma yaratırken umuluyor ki, Hükmet ve AK Parti yüksek yargıyı savunacak ve sahip çıkacak. Bu durumda CHP'nin arzu ettiği durum gerçekleşecek. Dönecek halka diyecek ki, "Ey ahali, bakın biz demiyor muyduk, 'Bu AKP yargısıdır' diye, işte nasıl birbirini savunuyorlar, görün."
Bir tuzak da yargıya: CHP liderinin ölçüsüz baskısı karşısında kendini koruma ihtiyacı duyacak olan yargı, Kılıçdaroğlu'na yönelik davalar açmaya başlayacak. Bu gelişme Kılıçdaroğlu'nu yargının hışmına uğramış mağdur bir siyasetçi durumuna sokarken yargıyı siyasallaştırmış olacak.
Peki, bu strateji tutar mı? Tutar mı tutmaz mı bilmiyorum, ancak CHP liderinin bir kademe faz atlattığı bu planın çok gözü kara ve çok tehlikeli bir plan olduğunu belirtmek gerekiyor.