• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
ŞEBNEM BURSALI

Yukarı Kızılca'nın filozofları

sebnem.bursali@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 25.09.2014, 00:00
Yıllardır bitirilemeyen metro, defalarca iptal edilen ve kamunun parasını milyarlarca lira zarar ettiren bir yönetim, trafikteki araç sayısını azaltacağız gerekçesiyle getirilen aktarmalı sistemle insanların cehenneme dönen ulaşım sıkıntısı, başka parti için "ham yaptırmam" dediği malları, kendi partilisi satılığa çıkarınca "ne yapsın adamcağız, başka çaresi yok" tezatları ve daha neler neler. Ama bugün konumuz kesinlikle ve kesinlikle bu saçmalıklar değil. Eğer siz de bunlardan bunaldıysanız, size tavsiyem Kemalpaşa'nın Yukarı Kızılca köyüne gidip iki saatinizi ayırmanız. 2 bin nüfuslu bu muhteşem köy ve insanlarıyla vakit geçirmeniz. Şehir hayatının çok dışında, bambaşka bir dünya ile karşılaşacaksınız. Sadece Anadolu'nun dürüst, namuslu, iyi insanlarıyla değil, siyasi ve ekonomik olaylara benim diyen okumuş insanlardan çok daha rasyonel ve akılcı bakabilen bilinçli insanlarla tanışacaksınız.
Geçtiğimiz gün Hüseyin Kocabıyık ile birlikte birkaç saat geçirdik Yukarıkızılca'da. Naturel Bakkal'ın yanındaki kasabın önünde sandalyelerde hayatımın en dolu sohbetlerinden birini yaptım. Cemil Körüm, Coşkun Algün, Levent Algün, Akın Gürsu, Yurtkorur Sarıkaya ile ekonomiden siyasete, şiirden felsefeye sohbet ettik. Şimdi sizlere onların hikayelerini anlatacağım ve bunları anlatırken de; hem bugün insanların 12 yıl sonra hala neden mevcut iktidara güvendiğini hem de Tayyip Erdoğan'ı neden yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçtiklerini de en şeffaf şekilde anlayabileceksiniz...
***
Levent Algün; ya da benim ona yakıştırdığım sıfatıyla Kasaba Filozofu. Köyde doğmuş, aynı köyde büyümüş, aynı köyde evlenmiş, aynı köyden hiç çıkmamış. Çiftçilik yapan ve ardından şimdi de bakkalı olan Kasaba Filozofu'nun dünyadaki en büyük serveti 2 kızı (Nazmiye ile Derya) ve 38 yıldır hala aşık olduğu karısı. 5 bin kitabı var Kasaba Filozofomuzun. En sevdiği şair Nazım Hikmet ama Ahmed Arif'i de, Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek'i de hayranlıkla okuyor. Ezbere okuduğu şiirlerin sayısını kendisi de bilmiyor. Kızları okula gitmeye başladığından itibaren, ders çalıştıkları masanın şeffaf örtüsünün altına Ahmed Arif'in "Anadolu" şiirini koyup, dersleriyle ilgili her umutsuzluklarında bu şiiri okutmuş.
***
Ne diyor şiirde şair:
Nerede olursan ol; içerde dışarda, derste, sırada.
Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın.
Fırsatçının, fesatçının, hayının.
Dayan kitap ile, dayan iş ile, tırnak ile diş ile.
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan.. Rüsva etme beni..
Gör; nasıl yeniden yaratılırım namuslu genç ellerinle
Kızlarım, oğullarım var gelecekte.
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden, gözlerinden öperim
Bir umudum sende,
Anlıyor musun?
***
Açılım sürecini de konuşuyoruz Levent Filozof ile ekonomideki durumu da. Şaşırtıyor beni her kelimesi. Geçmişte darbe dönemlerinde, baskılarda kendi dilini konuşmayı, yazmayı hatta şarkısını yasaklayan zihniyet yüzünden ötelenen insanların terör belasıyla zorlandıklarını, 10 yıldır yapılan yapısal değişiklikle bugün artık eşit şartlarda yaşayan kürt vatandaşların artık kan dökmeye karşı bizlerle birlikte olduklarını anlatıyor.
Siyaseti konuşuyoruz, o sözü hem siyasete hem ekonomiye getiriyor. "71'de Ecevit 'darbe bana karşı yapıldı' dedi. Dik durdu, yüzde 41 ile iktidar oldu. Demirel şapkayı alıp gitti, kaybetti. Bugün Tayyip Erdoğan da aynı şeyi yapıyor. Sistemi sivilleştiren, siyaseti normalleştiren süreçte karşısına çıkanlara karşı kellesini ortaya koyuyor, bu yüzden de hep kazanıyor.
***
Sözü biraz da Yurtkorur Sarıkaya'ya verelim. 60'ına merdiven dayayan Yurtkorur abi, 40 yıl öküzün arkasında çift sürmüş. Ama, 2002'den sonra faizlerdeki düşüş, kredi kolaylığı, çiftçilere getirilen tüm olumlu düzenlemeler onu bugün bambaşka bir yere getirmiş. "40 yıl boyunca ırgattım. Son 10 yıldır zenginim" diyen Yurtkorur abiye verelim sözü:
"40 yıl bir öküzün arkasında çift sürdüm, kendimin ve ailemin karnını zor doyurdum. 20 dönüm arazimi ipotek ettirip kredi alayım dedim, banka beni tersledi. 2002'den sonra faizler düştü, banka, benim cep telefonuma kendisi mesaj atarak kredi vermeye davet etti. Gittim, bir nüfus cüzdanıyla 25 bin liralık kredi aldım. 25 büyükbaş hayvan aldım o parayla. 4 yılda hem borcumu ödedim hem ailemi geçindirdim. 4. yılın sonunda elimde 20 tane hayvanım vardı. Gittim, bir daha kredi aldım, bu böyle devam etti. 12 yıl içinde 500 bin liralık kazancım oldu benim. Gittim traktör aldım, oğluma ev yaptım. Evlendirdim. Bugün 50'den fazla büyükbaş hayvanım ve toprağım var. Ben hayal bile etmediğim yere geldim. Zengin oldum. Bugün yıllık kazancım en az 50 bin lira. Ben bu adama (Tayyip Erdoğan) dua etmeyeyim de kime edeyim?"
Sadece bu da değil, sağlık alanında yaşadıklarını da öyle düz ve samimi anlatıyor ki Yurtkorur abi: "Eskiden önünden bile geçmeye çekindiğimiz, sadece memurların ve zenginlerin hastanesi olan Ege Üniversitesi'ne şimdi istediğim zaman gidip en lüks sağlık hizmetini bedava alıyorum. Daha ne isteyeyim?"
Anladık; bugün şimdi zengin oldular, evlatları okudu, meslek sahibi oldu. Başka beklentileri var mı peki?
Sözümü de sorumu da kesip devam ediyor hepsi birden:
"Nasıl emekli olduk biliyor musun? Bağkurluyuz ve yıllarca primleri düzgün ödeyemediğimiz için 36 bin lira borçlanmışız. Düşün hem emekli olamıyoruz hem de bu kadar borç var. Nerede bizde bu kadar para. Tayyip Erdoğan bir yasa çıkardı. Bu borç indi 21 bin liraya. Bununla da yetinmedi, aynı yasaya göre ben değil, SGK, benim adıma Ziraat Bankası'ndan kredi aldı, borcumu ödedi. Bana da dedi ki; 'Maaşın bir ay içinde bağlanacak ama biz bunun içinden 440 lira keseceğiz her ay ve kredini ödeyeceksin.' Maaşım bağlandı, 300 lira almaya başladım. 440 lirası kesiliyordu. Ben şimdi 600 lira maaş alıyorum, hala 440 lira kesiliyor. Ben daha Allah'tan ne isteyeyim? Bugün bana bir şey olsa, gözüm arkada değil. Karıma en az 450-500 lira maaş bağlanacak benden. O da ona yeter çok şükür..
***
Okurken size, kendi fikirlerinizin ya da yaşadıklarınızın yanında basit gelmiş olabilir bu hikayeler ama bilin ki; hakiki hikayeler aslında bunlar. Biz, az olan taraftayız. Toplumun çok olan kesiminin hikayesi işte böyle. Küçük şeylerden mutlu olmayı bilmek kadar, şükretmek de gerek. Şehir yaşamında, bizim modern dünyamızda bunu başarmak her zaman kolay olmuyor. Yukarıkızılca köyünün 19 gencinin yılda 100'er lira aidat vererek yaptıkları Galatasaraylılar Lokali'nin başındaki Koray Kılınç, arkadaşlarıyla birlikte en büyük hayallerini iletiyor bana: "Tanju Çolak gelse, lokalimizi ziyaret etse, dünyalar bizim olur abla" derken gözlerindeki o pırıltıyı görmelisiniz. GS aşkı öyle büyük ki bu gencin, kendi nikahı yerine GS'nin maçına gitmeyi tercih edecek ve bu yüzden hala bekar kalacak kadar büyük bir aşk bu. Hanginiz bu kadar tutkuyla bir duygu hissettiniz en son, hatırlıyor musunuz? Peki ya, Levent abinin 38 yıllık eşi için söylediği: "Ona bir şey olursa ben nefes alamam" sözüne benzer bir ifadeyi en son ne zaman duydunuz?
Bugün size biraz farklı bir İzmir, biraz farklı bir Türkiye hikayesi aktarmaya çalıştım. Bizimkilere pek benzemeyen ama aslında en hakiki hikayeler bunlar ve inanın bana çok iyi geldi. Umarım size de gelir...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA