Tarih 8 Ağustos Pazar. Yer İzmir Adnan Menderes Havalimanı VIP salonu. Saatler 23.30'u gösteriyor. VIP'te iki önemli yolcu var. Biri Başbakanlık uçağıyla Ankara'ya dönmeye hazırlanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Diğeri ise THY'nin tarifeli uçağı ile Antalya'ya gitmek için bekleyen CHP'nin eski lideri Deniz Baykal. Adına ister tesadüf deyin, ister kaderin garip bir cilvesi. Malum kaset olayından sonra Türk siyasetinin iki önemli ismi, ilk kez aynı çatı altında İzmir'de bir araya geliyor. Baykal'ın yanında kendisine uğurlamaya gelen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam var. Erdoğan'ın yanında ise eski vekillerden Zekeriya Akçam. O sırada Başbakan VIP'teki bir odada özel bir görüşme yapıyor. Herkes karşılaşmaları an meselesi olan ikilinin birbirlerine merhaba deyip demeyeceğini merak ediyor. Meraklı bekleyiş Antalya uçağı için yapılan çağrı ile son buluyor. Son dönemde rötarları ile sık sık gündeme gelen THY, o gün nasıl oluyorsa uçağı zamanında kaldırıyor ve Baykal salondan ayrılıyor. Çok kısa bir süre sonra ise Başbakan Erdoğan, Baykal'ın terk ettiği salona geliyor. Tarihi buluşma birkaç dakikalık farkla gerçekleşmiyor. O karşılaşma ve ayaküstü yapılacak kısa sohbetten yansıyacak fotoğrafı görmeyi çok isterdim. Ne kadar çok şey anlatabilirdi bize o tek bir kare.
Gönül'ün YAŞ sitemi
Son yılların en zorlu geçen YAŞ'ı bitti ama tartışmaları daha uzun süre devam edecek gibi. Bu sürecin en çok yorulan ismi şüphesiz Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül oldu. Bakan sıfatıyla 16 kez şura toplantılarına katılan Gönül, hiç bu kadar terlememişti. Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarının atamalarıyla ilgili kararnameyi bile İzmir'de bulunan Başbakan'a elden getirdi. 8 Ağustos, Gönül'ün hayatının en uzun günüydü. Gece yarısı döndüğü Ankara'da soluğu Çankaya Köşkü'nde aldı. Kriz sona erdiğinde Ankara'da gün ağarmak üzereydi. Hükümet ile asker arasında tam bir köprü vazifesi gören Gönül'ün, deneyimi ve uzlaşmacı tavrı ile krizin atlatılmasında ne kadar önemli bir rol oynadığını görmezden gelenler var. Hatta işi istifasını istemeye kadar götürenler bile oldu. Gönül, Ağustos ayında tüm Türkiye'yi soğuk soğuk terleten krizin ardından sıcağı sıcağına yorum yapmak istemiyor. Ancak, "Ne kadar çok bilen varmış meğer" demekten de kendini alamıyor. "Açıp kanunları okuma zahmetine bile katlanmadan ne kadar yalan ve yanlış yorum yapan oldu" diyerek de anlamlı bir mesaj veriyor. Hangi konularda yalan ve yanlış yazıldı veya yorum yapıldı sorusuna da, çok bilinen bir hikayeye gönderme yaparak cevap veriyor: "Deveye sormuşlar, neren eğri diye. O da cevap vermiş: Nerem doğru ki?" Öyle çok ki yanlış, hangi birini anlatayım? Zaman biraz geçsin, daha çok konuşuruz."
Türkiye'nin kayıp çocukları
Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye'de sayısı bin 500'ü aşan çocuk kayıp. Nasıl kayboldular, kaçırıldılar mı, terör örgütleri ya da organ mafyasının eline mi düştüler bilinmiyor. Kayseri'de geçen yıl Ramazan Bayramı'nın ikinci günü şeker toplamak için evlerinden ayrılan Dilruba, Ahmet ve Türkan'dan hala haber yok. Onlar medyada bu kadar yazılıp çizilmelerine rağmen bulunamadı. Ya sessiz sedasız ortadan kaybolan diğerleri? Onları merak eden var mı? Toplumun algısının tamamen siyasete kaydığı bu dönemde CHP Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür, kayıp çocuklar gerçeğini bir soru önergesiyle yeniden gündeme getirdi. İyi ki getirdi de kayıp çocukları hatırladık bir kez daha. Ertemür, önergesinde, çocuk kayıplarının önlenmesi, halen kayıp olanların bulunması, bu çocukların fuhuş, uyuşturucu, organ ticareti başta olmak üzere, terör örgütleri tarafından kullanılmasının önlenmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor ve alınan önlemleri soruyor. Kayıp çocuklar konusu Türkiye'nin kanayan yarası. Bu konuda siyasetçilere olduğu kadar medyaya da düşen görevler var. Sanatçı ve eski manken etiketli bazı magazin güzellerinin Bodrum kaçamaklarını çarşaf çarşaf yayınlayan medya, kayıp çocukları da bir gün görür umarım.