• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
ZAFER ŞAHİN

Bir 12 Eylül hikayesi

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 10.04.2012, 00:00
12 Eylül'le ilgili doğru bildiğimiz yanlışların başında, darbeden sonra ülkede huzur ve güven ortamının sağlandığı yalanı gelir.
Doğrudur; sağ-sol kavgası bıçak gibi kesilmiştir, ancak onun yerini asker-polis eliyle yaratılan korkunç bir devlet terörü almıştır.
İşte size bazılarının öve öve bitiremediği darbe sonrası Türkiye'sinden dramatik bir 12 Eylül hikayesi:
Tarih 14 Haziran 1981.
Ankara Emniyet Müdürlüğü siyasi şubede görevli komiser muavini Ömer Bülbül ve polis memuru Kenan Avcı, yanlarında müteahhit Mustafa Erdem ve Lassa bayii Ali Karasu ile Han-Kamp benzin istasyonuna gelirler.
Yemek yiyip, içki içerler, hesabı Ali Karasu öder.
Altlarındaki polis arabasına binip lokantadan ayrılırken, park yerine bir araba yanaşır.
Arabadan bir erkek, iki bayan çıkar.
Kenan Avcı park kahyasına gelenlerin kim olduğunu sorar.
Kahya 'bilmiyorum' deyince Avcı kahyayı tokatlar.
Polis memuru Avcı, arabadan inen iki bayan ve bir erkeğin kimliklerini görmek ister.
Yedek teğmen olduğunu söyleyen erkek kimliğini gösterir.
Asteğmen Ömer Aslan yazmaktadır o kimlikte.
Avcı, asteğmenden yanındaki kadınları bırakıp oradan ayrılmasını ister.
Asteğmen 'O benim sözlüm, yanındaki de arkadaşımız. Bir yere gitmem" der.
İkisi polis, dört kişi asteğmeni dövmeye başlar.
Bir yandan da 'Kızları bırak git' diye bağırmaktadırlar.
Tesadüf bu ya lokantada yemek yiyenler arasında bir albay da vardır.
Olayı görünce dışarı çıkıp müdahale etmek ister.
Polisler 'Albayım sakın, bunlar TKP'li' derler.
Albay TKP lafını duyunca hemen uzaklaşır oradan.
Asteğmeni ve yanındaki bayanları zorla polis arabasına bindirirler.
Avcı arabada bayanlardan birine sarkıntılık eder.
Emniyet Müdürlüğü'nün önüne geldiklerinde asteğmenden bir kez daha bayanları bırakıp gitmesini isterler.
Asteğmen yine kabul etmez, bunun üzerine 'arama yapacağız' bahanesiyle arabayı bayanlardan birinin evine doğru sürerler.
Dört zorba, evine girdikleri kadını zorla yatak odasına alırlar.
İşlerini bitirdikten sonra 'Kimseye bir şey söylemeyeceksiniz" diye gözdağı vererek evden ayrılırlar.
Asteğmen hemen Merkez Komutanlığına giderek her şeyi anlatır ve şikayetçi olur.
Genç adam o gece görevli olduğu birliğine katılmak zorundadır.
Arabasıyla Ankara'dan İstanbul'a doğru yola çıkar.
Olayın verdiği üzüntü ve yorgunluk nedeniyle yolda kaza yapar ve ölür.
İki polis ve yanlarındaki iki alçak olaydan iki gün sonra yakalanır.
Dönemin Ankara Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Recep Ergun'dur.
Soruşturmayı yürüten savcıdan önce görgü tanıkları ve mağdur bayanlarla o görüşür.
Savcıya 'Bunlar iyi polislermiş, TKP soruşturması yapıyorlarmış' der.
Polisler güç de olsa mahkemeye çıkarılır.
Arkalarında sıkıyönetim komutanı vardır, tutuklanmazlar.
2 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi görevsizlik kararı verir.
Memlekete huzur ve barış ortamı getirdiği söylenen darbe sonrası ülkenin hali böyledir.
Darbenin sillesini en çok cezaevlerindekiler yedi şüphesiz.
Ancak bu olay da gösteriyor ki, dışarıda olanlar için de hayat hiç öyle anlatıldığı gibi 'Dikensiz gül bahçesi' kıvamında değilmiş o dönemde.
Not:Olayla ilgili ayrıntılara Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'nca açılan 4.8.1981 tarih ve 1981/837 sayılı davadan ulaşılabilir.

CHP'nin hesapları, Baytok'un kıdemi

Siyasi partilerin en önemli gelir kalemi Hazine'den aldıkları yardımlardır. Yani vergilerimizle finanse ettiğimiz sırtımızdaki kamburlardan biri de onlardır. Sağ olsunlar bizim partilerimiz parayı güzel harcarlar. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin 2007 yılı kesin hesapları üzerinde yaptığı incelemede 3 milyon 372 bin lira usulsüz harcama tespit etmiş. O dönemdeki CHP yönetimi sigara, sucuk, alkol, eczane, seyahat biletleri gibi ödemeleri dahi parti kasasından yapmış. Mahkemenin tespit ettiği usulsüz harcamalar içinde benim en çok dikkatimi çeken Nesrin Baytok'a yapılan kıdem tazminatı ödemesi oldu. Deniz Baykal ile adı kaset skandalına karışan Baytok, yaklaşık 20 yıl boyunca CHP'de çalıştı. Milletvekili olmadan önceki son görevi Baykal'ın özel kalem müdürlüğüydü. 2007'de vekil olmak için kendi isteğiyle partiden ayrıldı. Buna rağmen sanki işten atılmış gibi CHP'den 20 bin 105 lira kıdem tazminatı almış. Türkiye'de hiçbir çalışana nasip olmayan böyle bir ayrıcalık Baytok'a tanınmış. Herhalde 'seçim masrafları için kullanır' diye düşünmüşler. Mahkemenin kararında "İşten kendi isteğiyle ayrılan işçiye kıdem tazminatı ödenmemektedir. Milletvekili seçilen Baytok yasa gereği işten ayrılmak zorunda olduğundan bu kişiye kıdem tazminatı ödenmesinin uygun bir harcama olarak kabulü mümkün görünmemektedir" deniliyor. CHP'de hala "Kaset komplosunu kuranlar içerden mi dışarıdan mı?" sorusuna kafa yoranlar var. Baytok'un kıdemi belki onlara bir fikir verir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA