Sevdiklerimizi yitirdiğimizde hayatın anlamı bir anda değişir. Hayatın değerini ölümler belirler. Doç. Dr. Engin Deniz Eriş, tanıdığım en güzel insanlardan. Kalbi iyiliklerle dolu. Ünü Türkiye'yi saran, öğrencilerinin bir tanesi, rahmetli Prof. Dr. Ünsal Oskay neyse ya da Ölü Ozanlar Derneği'nin muhteşem edebiyat öğretmeni John Keating neyse Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Ede lakaplı Eriş de öyle biri. Hayata anlam katan bir insan. Gündüz vakti buluştuk, bakmayın fotoğraflardaki gülümsememize, biz hep gözyaşı döktük. Neden mi? Çünkü Ede, annesini bir daha görmeyecek, elini tutamayacak, ona sarılamayacak. Çünkü o muhteşem kadın Mahinur, 15 Ekim'de meme kanserine yakalandı, 7 hafta içinde de aramızdan ayrıldı. Ede, bu ayrılışın hikayesini kaleme aldı. "Bir Kanser Hikayesi ve Aforizmalar" isimli kitap raflarda yerini aldı. Siz hiç annenizin ölümünü yazdınız mı? Bence yazın. O zaman hayata dört elle sarılacaksınız. Kitap neden mi önemli? Pardon yanlış oldu. Bu bir kitap değil.
Bu iyiliklere uzanan bir köprü. Çünkü meme kanserine dikkat çekiyor, kontrolün önemini vurguluyor. Geliri de yine meme kanseriyle mücadele edenlere aktarılacak. İşte sizin için gülerken içimizin kan ağladığı o röportaj.
7 HAFTA İÇİNDE
Anneniz, Mahinur hanım nasıl biriydi?
Muhteşem... O bir melekti. Yeşil gözlerinde sevgi vardı.
O kara haberi ne zaman öğrendiniz?
2013 Ekim'inde öğrendik ve aralık ayında da kaybettik, 7 haftalık bir süreçti. Aslında iyileşmesini bekliyordum ama son evredeydi ve son evre olunca da zaten hangi noktaya gideceği belli. Bizimki çok agresif bir türüymüş, kimisi çok sinsi ve hızlı ilerliyor. Memede başlayıp lenfe oradan da beyne gitmiş.
Belirtisi var mıydı?
Öncesinde belirtimiz yoktu şok olduk. Önlem alma durumumuz da yoktu. Doktorlar elle muayene yaptığında algılayamadı. Ki el ile muayene çok önemli. Her kadın yaptırmalı, ihmal etmemeli. Çünkü ne zaman ne olacağı belli olmaz. Bizde ise mamografide ortaya çıkıyor, ufacık bir kitleydi.
Sizin nasıl bundan haberiniz oldu?
Kitabın içinde yazdığım gibi, bayram zamanıydı. Ben yurtdışına tatile çıktım ve çıkarken aslında böyle biraz da onun pişmanlığını yaşadım.
"Bayram bayram gitmesem mi" diye düşündüm. O gün sabaha karşı annemin "Hemen eve gel" sesiyle uyandım. Böyle bir rüya ile uyanınca abondone oluyorsun. Babamı aradım, kötü bir ses ile açtı, "Geceyi hastanede geçirdik, beyinde tümörler var" dedi. Tümörler... Dondum, telefonu kapattım.
Ne yaptınız?
Türkiye'ye dönmek için uçak aramaya başladım iki gün sonra İstanbul aktarmalı bir tane buldum ve geri geldim.
Hastane süreci mi başladı?
Hemen başlayamadı çünkü bayramdı ve randevu alınamıyordu, araya hafta sonu da girdi. İlk iş günü doktora gittik ve kesin teşhis kondu. Metastaz olmuş, durum daha da kötüydü. Beyin olsa operasyon yapılabilirdi ama metastaz, yani 4. evredeydik.
Yine internette yabancı kaynaklı makalelere baktım, 3 ile 6 ay diyor.
AYLARI SAYDIM
Yani hayat süresine bakıyorsunuz?
O zaman düşünmeye başladım 15 Ekim öğrendiğimiz tarihti ayları saydım, mart... En azından ilk baharı görürüz o üç beş ayı nasıl daha iyi geçirebiliriz, bugüne kadar yapmak istediğimiz ama yapamadıklarımız yapalım diye... Hep kafamda bunlar vardı.
KEMOTERAPİ SÜRECİ
Tıbbi anlamdaki müdahaleler nasıl yürüdü?
Hastaneye yatırdık, biyopsisi yapıldı, kanserin türünü öğrenmeye çalıştık. Radyoterapi önerdi doktor, beyindekilerin etkisini azaltmak istediler. Çünkü beyin fonksiyonları azaldığında bütün vücut gidiyor. 60 yaşından sonra memede oluşan bir kanser hücresi o kadar doktorları endişelendirmiyor, çünkü yaş ilerleri olunca hücre büyümez, bölünmez, kontrolü kolay diye.
Kemoterapi?
En son bir Cuma günüydü ve doktorumuzla, önümüzdeki hafta kemoya başlayacağız diye konuşuyoruz. Annemin yeme fonksiyonları yürümesi zorlanmaya başlamıştı. Evin içinde tekerlekli sandalye kullanmaya başladık.
7 hafta sonrasında o gün?
Cumartesi sabahtı yüksek lisans dersimiz vardı. Dersimi yapıp gelmeyi düşünüyordum. Evde bir hastanız olduğunda sizin fiziken ve ruhen iyi olmanız gerekiyor ki ona iyi bakabilesin. Ben de o noktadan hareketle en azından dersimi yapıp geleyim dedim. Ders bitince babamı aradım, annemi sordum, "Kahvaltı yaptık ama sanki bugün biraz kötü gibi" dedi. Bir saate kadar eve geleceğimi söyledim.
YARIM SAAT MÜDAHALE
Artık sormak istemiyorum...
(Gözlerimiz doluyor) Telefonu kapatalı 15 dakika olmuştu, yine cep telefonum çaldı, ekranda "Babam" yazıyordu. 15 dakika sonra araması hayra alamet değildi. Açtım "Hemen eve gel" dediğinde ağızımdan sadece "Ambulans çağırdınız mı?" diye ses çıktı.
Gök delinmiş, yağmur yağıyordu. 10 dakikada o trafikte eve gittim. Ambulans gelmişti, şeker koması nedeniyle bal yedirin dediler. Ağzına bal vermeye çalıştım, yutmuyordu, gözleri gitti. O sahne gerçekten berbat. Ben neden yemiyor derken o son nefesini veriyordu. Hastaneye gittik, yarım saat müdahale ettiler.. Bir daha annemin elini tutamayacağını bilmek çok acı.
İYİLİK KÖPRÜSÜ
Neden kaleme sarıldınız?
Neden ben, neden annem demedim. Neden Ayşe teyze, neden Suna teyze olsun? Hiçbir zaman hiçbir şeyi kendimizden uzak görmememiz lazım. Bunu kabul ederseniz, süreci kabul etmeniz ve yönetmeniz daha kolay. Ben de 'ne yapabilirim'i uzun süre düşündüm. Annem iyi bir insandı yine iyiliklere köprü olmasını istedim.
Kitap neyi anlatıyor?
Bu başkaları için belki sıradan, özel bir paylaşım... Bu eser, insanları bilinçlendirme amacını güdüyor, tahmin etmeyeceğiniz bir şeyin bir anda pat diye karşınıza çıkabileceğini göstermek istedim. Belki bir başka anneye katkısı olur dedim.
"Ajitasyon yapmak istemedim"
Yazıp da sildiğiniz var mı? Yok ama yazmadığım, yazamadığım çok şey var. Ben ajitasyon yapmak istemedim, niyetim birilerini üzmek, "Bakın ben böyle büyük bir acı çektim lansmanı yapmak" değil. Yalın ve sade bir şekilde hissettiklerimi anlattım. Hedefim ise en azından bir kadının daha kontrolü için doktora başvurması. Amacım herkesin hayata dört elle sarılması.
NİHAN YARKENT