YUNANİSTAN'DA doğan ve orada uzun yıllar yaşayan Kazım Mert, marangozluk mesleğine nasıl başladığını, Selanik'ten göçme hikayesini ve şimdi bulunduğu konumu anlattı. Mert, ailesinin Atatürk'ün komşuları olduğunu ve o dönemleri çok sevdiğini belirtti. Kazım Mert, "Yunanistan'da geçti çocukluğum. Her şey başlamadan önce hayatımız neşeli ve cıvıl cıvıldı.
Mesleğime attığım ilk adımlar da çok küçük yaşta başladı. Küçükken saklandığım dolabın içi çok karanlıktı ona bir çözüm bulmak istedim. Ardından bir testere bularak dolabın kapağına pencere açtım. Hikayem böyle başladı diyebiliriz" ifadelerini kullandı.
'BENİ TURİST SANDILAR'
- Yunanistan'dan Türkiye'ye nasıl geldiniz?
KIBRIS Barış Harekatı'ndan sonra özgürlük haklarımız verilmeyince baskılar arttı.
1978 yılında doğduğum topraklardan koparıldım.
Meriç Nehri'ni ince tahtadan yapılma bir kayıkla, elimizde 6 metre sırıkla geçmeye çalıştık. Suyun akıntısı ile bir kilometre sürüklendik. Türkiye tarafına ancak bu şekilde geçebildik. Ardından geldiğimiz ormanda ben yönümü kaybettim hatta o zaman dört aylık kızım vardı, onu bir daha göremeyeceğim diye cesaretimi kaybetmeye başladım. Fakat kısa süre sonra tekrar kendimi topladım ve yoluma devam ettim. Biraz ağaçları ve kuşları takip ederek ilerledim ve sonunda al bayrağımızı gördüm.
Beni gören askerler turist sandılar. Ardından hikayemi dinlediklerinde savcıyı çağırdılar ve onu beklerken de dört gün askerlerle kaldım. Keşan otobüs garajına döndüğümde kızıma, eşime, anne ve babama tekrar kavuştum. Sonra zaten İzmir'e geldik.
HEP KALBİMDEYDİ
- İzmir'de yeni bir hayata başlamak zor oldu mu?
EVİMİZ henüz bitmediği için akrabalarımızda kaldık. Maddi imkanlarımız vardı ve ticaret yaparız diye düşünmüştük.
Fakat tecrübem ve diplomam olmadığı için bunu ertelemek zorunda kaldık. Baskılardan dolayı Yunanistan'daki okulumdan diplomamı alamadım, üstelik Türkiye'de de devam edemedim. Başka bir mesleğim olsun istedim, çocukluğum da ağaçlara olan sevgim fazlaydı, bu sebeple hep kalbimde kadim meslek marangozluk vardı. Akrabalarımızdan birisi köy enstitülerinden yetişmiş gerçek marangoz ustasıydı. Atölyesi de vardı ve bu benim için büyük bir şanstı. Makine mühendisliği eğitimim sayesinde çıraklığı hızla öğrendim. Evimizin de o sıra inşaatı bitince yer değiştirdiğim için mecburen buradan ayrılmak zorunda kaldım.
'EN BÜYÜK İLACIM MESLEĞİMDİ'
- İşinizi nasıl sürdürdünüz?
AYRILDIKTAN sonra hemen marangoz atölyelerinde iş aramaya başladım. Uzun bir arayışın sonunda işi buldum. Ustalarımın çalışmalarını dikkatle izledim ve çok iyi işler ortaya koydum. Kalfalığım hızla yükseliyordu.
Böylece ustaların ilgisini çektim ve ücretim de artmaya başladı. Evlere montaj işlerine de beni göndermeye başladılar.
İşte böylece gelişmeye başladım. Bir dönem bunalıma girdim ve bu süreçte en büyük ilacım ahşap ve marangozluk mesleğim oldu.
Mutlaka doğal malzemelerle taklit edilmeyen ürünler yaratmak müşterilerinin beğenisini kazanmak bana çok iyi hissettirdi.
Ardından daha kalabalık atölyelerde çalışmaya başladım ve göçmen olduğum için herkes destek oldular. Kısa süre sonra bu alanda usta bir ismin yanında çalışmaya başladım ve daha da iyi oldum.
'AMACIM KÜLTÜRÜMÜZÜ TANITMAK'
SAĞLAM adımlarla öz Türk kültürünün asıl zarif çizgilerini çevreme dünyaya tanıtmayı amaçlıyorum. Refahın ve huzurun ancak böyle sanat dallarının gücüyle olacağına inanıyorum.
Ayrıca 2. atölyemi de Çeşme'de açmayı planlıyorum.
Ben ülkemi seviyorum, bize kalan en kıymetli mirasları ileri taşımak istiyorum.
Yeni nesle de bunu aşılamak ve onları yetiştirmek istiyorum.
Yaşadığım bazı zorluklar var tabii ki ama sonuç olarak burada mutlulukla iş yapmak gerekiyor. Böylece zorlukların üstesinden gelebiliyorum.
Başka meslekler de denedim ama gönlümde hep marangozluk vardı. Bu sebeple ekibimi oluşturarak kendi atölyemi açtım ve şu an mutlulukla çalışmalarımı yapıyorum.