Günlük yaşantımızda tükettiğimiz gıdalarda ve genellikle takviye olarak bulunan laktoferrinin son yıllarda sağlık alanında giderek popülerliği artıyor. Peki, laktoferrin nedir ve neden mucize bir molekül olarak düşünülüyor? Gelin bu molekülün vücudunuzda ne gibi harikalar yaratabildiğini konuşalım. Laktoferrin vücudumuzda üretilen bir proteindir ve temel görevi demir iyonlarını taşımaktır. Besinlerle alınan demir bağırsaklardan emildikten sonra kanda transferrin molekülleriyle hücrelere taşınır. İşte laktoferrin bu transferrin moleküllerinden bir tanesidir yani bir tür demir bağlayıcı proteindir. İsmindeki "ferrin" kelimesi demirden gelmektedir. "Lakto" kelimesi ise bu proteinin çoğunlukla süt ve süt ürünlerinde bulunmasına işaret eder.
DEMİR EKSİKLİĞİNE ÇARE
Laktoferrin demirin vücutta taşınması, depolanması ve kullanılmasında ve emiliminde önemli bir rol oynar. Bu özelliği sayesinde demir eksikliği anemisi gibi durumların tedavisinde ve önlenmesinde yardımcıdır. Yapılan çalışmalarda demir eksikliği anemisinde laktoferrin ve demir kombinasyonunun kullanılması, yalnızca demir tedavisine göre serum demir ve ferritin seviyelerini çok daha iyi yükselttiği görülmüştür. Fakat laktoferrini basitçe bir demir takviyesi olarak görürseniz diğer çok önemli sağlık etkilerini göz ardı etmiş olursunuz.
VÜCUT SIVILARINA KALKAN
Laktoferrin vücut sıvılarında ve vücudun dış tehditlere karşı hızlı ve etkili korumaya ihtiyaç duyduğu her yerde bulunur. En yüksek oranda laktoferrin emziren annelerde, kolostrumda gözlenmiştir. Kolostrumun olgun sütten yedi kat daha fazla laktoferrin içerebileceği görülmüştür. Kolosturum "ilk süt" olarak da bilinir annenin doğumdan sonra ilk 4-5 gün boyunca bebeğine verdiği koyu sarı renkli süttür. İçerisindeki laktoferrin molekülleri bebeğin ilk bağışıklığını oluşturur. Sadece sütte değil, aynı zamanda tükürük, gözyaşı, sperm, beyin omurilik sıvı, sinoviyal sıvı, göbek kordon kanı, kan plazması gibi diğer vücut sıvılarında da bulunmaktadır. Laktoferrin seviyeleri işte bu biyolojik sıvılardan ölçülebilir. Normal fizyolojik döngü içinde vücudumuz genellikle 60 mg laktoferrin üretir ve kullanır. Ancak, stres, enfeksiyon, yetersiz beslenme gibi durumlar, laktoferrin eksikliğine neden olabilir.
BAKTERİLERLE SAVAŞIYOR
Laktoferrin diğer transferrin moleküllerinden farklı olarak hastalık yapan bakteri ve virüslerle savaşta etkilidir. Bazı çalışmalar, bakteri ve virüslerin büyümesini engellediğini ve bağışıklık sistemi üzerinde pozitif etkiler yarattığını gözlemlemiştir. Bu molekül bağışıklık üzerine olan bu etkisini iki koldan gösterir. Vücuda dışardan gelip yerleşen bakteriler virüsler hayatta kalabilmek ve çoğalabilmek için demire ihtiyaç duyar. Laktoferrin, bakterilerin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu demiri bağlar ve bakteriden uzaklaştırır. Özetle bakterilerin çoğalmasını engellemiş olur. Diğer mekanizma bakteri hücre duvarına bağlanır. Bu bağlanma sonucunda bakterinin içerisine dışarıdan su ve diğer maddeler girmeye başlar bakteri yaşayamaz. Bakteri ve virüslere olan bu etkili savaşı sayesinde antibiyotiğe dirençli enfeksiyonlar ve sedef, akne, diyabet yaraları gibi cilt problemlerinde kullanılabilmektedir.
HEPSİ BU KADAR MI?
Vücuttaki laktoferrin seviyeleri fiziksel egzersiz ve spor gibi artan metabolik durumlarda hızla azalır; bu gibi durumlarda laktoferrin takviyesiyle sporcular desteklenebilmektedir. Ayrıca yapılan çalışmalarda laktoferrinin kemik oluşturmak için gerekli hücreleri uyardığı ve osteoporoz semptomlarını hafiflettiği görülmüştür. Son olarak anti-inflamatuvar, antioksidan özellikleriyle birçok kronik hastalık için umut vaat ettiğinden de bahsedelim. İşte laktoferrinin demir eksikliği anemisinde destek olarak kullanılması sadece buzdağının görünen kısmıdır. Bu molekülün vücudumuzda bağışıklıktan, antiviral etkiye, akne gibi cilt problemlerinden kemik erimesine kadar birçok faydalı etki gösterebilmektedir. Vücudumuzda sentezleyebildiğimiz gibi beslenmemizde peynir, kefir ve yoğurt gibi süt ürünlerden almamız mümkündür. Henüz laktoferrinin hastalıkların tedavisinde kesin olarak önerilmesi için erken olsa da bu molekülle ilerleyen zamanlarda çok daha fazla karşılaşacağımızı düşünüyorum.