Yoksulluğun, karanlığın, hiçliğin de tonları olduğunu, tüm bunların daha derine, daha kötüye gidebildiği coğrafyaların varlığını hatırlattığı kısa bir zaman boyunca 'Lion'ı sevdim. Küçük çocukların açlıktan ölmemek için ağır işlerin altına girdiği, varoluş bunalımlarının yarattığı sıkıntılar yerine, ölüm kalım savaşlarıyla boğuşanların yaşadığı, dünyanın en pis bodrum katlarını, perdede bile rahatsızlık veren kirli paslı yüzleri, üzerimize gelen kötü kokuyu... Bunları gösteren, sonra da 'neden' diye soracağı ümidi veren o başlangıç sekansı boyunca 'Lion'ı sevdim.
O bodrum katından başlayıp müreffeh 'batı'ya uzanan gerçek hikayesinde 'Saroo' adına mutlu olmamak elde değil. Yeni Zelandalı bir çiftin evlatlık oğlu olarak, geldiği çöplükle kıyaslanmayacak bir zenginlik içinde, geniş olanaklar dünyasında büyüyor Saroo. 'Batı'nın merhameti göz yaşartıyor, Saroo ile birlikte başarıdan başarıya koşuyoruz, 'Nicole Kidman'dan Allah razı olsun' noktasına gelip ileri bile geçiyoruz; ikinci evlatlığın vefasızlığı, hayırsızlığı, nankörlüğü karşısında efendi ve kıymet bilir Saroo'yu bir parça daha fazla severek.
YAŞASIN GOOGLE MAP
Ve fakat, tam Saroo'nun ailesini bulma, kökenleriyle yüzleşme ihtiyacı göz ardı edilemez noktaya geldiğinde film kopuyor.
Hikaye yalnızca bir kavuşmanın, 'reality show'lardan tanıdığımız katharsisine odaklanmayı tercih ediyor bir anda. Bir sorunun peşine beceriksizce düşüyor film;
'Saroo ailesine kavuşacak mı?' Müzik yükseliyor, eksik parçalar bir araya geliyor ve Müge Anlı görünümlü 'Google Map' sayesinde stüdyoda sevenler kavuşuyor.
Saroo'yu yaşadığı konforlu hayatta huzursuz eden şeyin yalnızca ailesini bulmak motivasyonu olmayabileceği üzerine kafa yoramıyoruz. Yetişkinliğe yürürken yakasını bırakmayan vicdan azabının kaynakları üzerine soru soramıyoruz. Bunun, annesi ve kardeşlerinin yanı sıra, geride bıraktığı pespaye yetiştirme yurdu ile ilgili de olabileceğini düşünemiyoruz. Saroo'yu tüketen duygunun, kavuşmakla giderilmemiş olma ihtimalini, talihin seçimiyle kurtarılan çocuğun, göğe yükseltildiği yerin zeminine mahkum milyonlarcasını omuzlarında yük gibi taşımış olabileceğini ve muhtemel diğer sorulara göz ucuyla dahi bakmıyor 'Lion'.
GERÇEK HİKAYE
Film, gerçek bir hikayenin ardına saklanıyor ancak gerçek olamayacak denli steril bir üst anlatı kuruyor. Bu tercihiyle de belki en çok Saroo'ya haksızlık ediyor. Bir mouse hareketiyle yılların bilmecesini çözmesi bir yana, Saroo'nun yoksulluk ile varsıllık üzerine, bir yanı bahar bahçe, bir yanı yaprak döken bu dünya üzerine tek bir soru dahi sormamış olması mümkün mü? Bir kavuşmaya sevinip, merhametli Nicole Kidman'a teşekkür etmekle mi yetinmeliyiz? 'Lion' gerçek olamayacak kadar güzel bir hikaye öneriyor bize. Bu yüzden güzel değil belki.