Reha Erdem, 'Yeni Türk Sineması'nın kurucu yönetmenlerinden biri kabul ediliyor. Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan ve Derviş Zaim ile birlikte.
Bu isimler içinde farklı yönelimler, temalar ve hikaye tekniklerine en açık isim kuşkusuz Erdem. Konvansiyonel öykülerden varoluşsal dramalara ve hatta tasavvufi fantazmalara uzanan geniş bir yelpazede anlatageliyor öykülerini. Dokuzuncu uzun metrajı 'Koca Dünya', kaba bir saptamayla, 'Kosmos' ile 'Hayat Var'ın tam ortasına konumlanıyor.
Hikaye, yetiştirme yurdunda büyümüş iki kardeşin Ali ile Zuhal'in trajik ile fantastik arasında salınan yaşamına bakıyor. Yanına verildiği aile tarafından horlanan ve tecavüze uğrayan Zuhal, Ali tarafından kaçırılıyor ve ikili yaşamlarının tüm trajedisini geride bırakmak umuduyla, unutulmak ve kaybolmak düşüyle uzaklara gidiyor.
GERİDE KALAN KENT
Kentin, kente içkin tüm alacakaranlığın, şiddetin, hoyratlığın, doğaya uzanan yollar boyunca geride kalışı, filmin teknik ve anlatı bağlamında kusursuza yaklaştığı sekansları oluşturuyor. Kaçaklar, yaşamlarında hiç tatmadıkları huzuru, doğanın kalbinde, derin ormanlar ve medeniyete uzak coğrafyalarda deneyliyor. Yerleşik düzenin en küçük unsuru dahi tedirgin edici bir hüviyete bürünüyor bu anlarda. Çocukların, mecburi medeni temaslarının dahi bir an önce sonlanmasını, ikisinin de ormanda inşa etikleri derme çatma barınağa, sükunete dönmesini istiyor insan. Erdem, kenti / kasabayı geride kalan kötülüğün kaynağı olarak kurmakta mahir. Bu beceriyi eşsiz doğa kadrajları, uyum içinde bir tabii yaşam ve hür bir kaosun egemen olduğu 'kosmos' imgelemiyle destekliyor. Ancak aynı netliği, karakter ve hikaye unsurlarının kurulumunda gösteremiyor. Sorular, cevaplarla çok ilgilenmeyen yeni sinemanın ölçülerine göre dahi fazlaca yanıtlanmamış ve fazlaca havada kalıyor.
HÜRRİYETE KOŞMAK
Ali ile Zuhal'in gerçekte kim oldukları, kardeş olup olmadıkları ve akıbetleri, filmin olumlu tüm yanlarını gölgede bırakacak denli güçlü bir boşluk hissi doğuruyor.
'Koca Dünya' sağlam taşlar ve iyi işçilik ile döşenmiş bir başlangıca ancak giderek bozulan, ilerlemenin imkansız hale geldiği bir yola benziyor bu yüzden. Buna karşın Erdem'in, doğaya yani ait olduğu asıl ana rahmine kavuşan insanoğluna ilişkin kadrajları ile zincirlerini parçalayarak hürriyete koşan iki genç insanın yanında duran kamerası, filmi hatırlanası kılıyor. Tartışmaya açık bir çok katmanına karşın 'Koca Dünya', sakin bir ses tonuyla 'özgürlük' diye haykıran bir film. Hikayeyi bazen ormandaki sislerin içinde yitirsek de bu çığlık onu değerli kılıyor.