Geçen yazılardan birinde İtalya'nın en meşhur göllerinden Como'yu yazmıştım. Bu kez de üçüncü kez gittiğim ve de tabiatın güzelliğine doyamadığım Laço Magiore'den (Büyük Göl) bahsetmek istiyorum. Canım arkadaşım Giuseppe, pazar günümüzü iyi geçirmemiz adına erkenden yollara koyulmamız gerektiğini söyledi. Biz de tabii ki sözüne uyduk, favorim kremalı kruasanlı, kapuçinolu ayaküstü kahvaltımızı yapıp arabaya atladık ve en büyük gölün yolunu tuttuk. Bu güzel gezimiz 1 ayı aşkın süre evvel olduğu için hava serindi. Bir an evvel varıp yürüyüş yapmak için heyecan yaptık.
Harika minik bir balıkçının önünde park ettik. Önce balık mezelerimiz, ardından harika bir balık...
PAZARDAN ALIŞVERİŞ
Salaş restorandan çıkıp hemen bir kaç metre ilerisindeki giyim pazarına geçtik. Gittikçe kaliteli mallara geçen pazarda giyim haricinde yatak odası ve mutfak gereçleri görülmeye hatta alınmaya değer. İyice turladık, açık hava kafelerinden birinde kahvemizi içtik. Arabaya atlayıp bu kez gölün diğer tarafına geçtik. Yollarda en çok dikkatimizi çeken şey, inanılmaz büyük bahçelerin içinde devasa malikanelerdi. Ama bunların çoğunun bahçe kapısı kapalı ve evlerde hiç bir yaşam belirtisi yoktu. Bunlar terk edilmiş yerlerdi. Yıllardır kimse uğramıyormuş. Bazılarının da istedikleri meblağ o kadar yüksekmiş ki kimse bu parayı vermeye yeltenmiyormuş. Yolumuz sona erdiğinde gölün öbür yakasında idik.
DEVASA MALİKANE
İşte burası (burası ki 3 kez geldim) harika. Gölün içinde irili ufaklı 4 ada var. Önce adalardan bahsedeyim. Biri Borromeo adası. Bu adanın içindeki malikhane meşhur. Kat kat bahçelerin arasında dev yapıyı görebiliyorsunuz. Burası aynı isimde bir aileye ait. İtalya'da çoğu insan bir kaç yıl önce burada yapılan düğünü konuşur. Fiat araba firmasının kızlarından biri bu adanın sahibinin oğlu ile yapılan düğünü.
İsola Bella, yani güzel ada, potakal, limon ve manolya ağaçları ile bezenmiş, bahçelerle kaplı bir sanat şaheseri gibi karşınızda.
BALIKÇI KÖYÜ
Benim favorim geçen kez gittiğim İsola dei Pescatori (Balıkçı adası). içinde harika bir balıkçı köyü var. Ada sakinleri gelirlerini balıktan sağlıyor. İçinde balıkçı evleri, tazeliğini adından düşünebileceğiniz balıkları yiyebileceğiniz otantik restoranlar var. Ernest Hemingway'in uzun süre yaşadığı favori mekanı.
İsola Madre ise (Ana ada) adından da anlaşılabileceği gibi en büyük ve gösterişli ada.
SARAY GİBİ OTEL
Bu muhteşem manzara karşında yürüyüş yaptıktan sonra karşı kaldırıma geçip inanılmaz güzellikteki saray görünümündeki muhteşem otele geçtik. 'Grand hotel des illes'... Bu kadar otel gezdim, işim de bu ama böyle bir oteli pek görmedim. Hani New York'taki Plaza mı desem, hani düşünün bu bir de denizin karşısında. Dayanamadım içeri daldım. İnanın insanın ağzı kapanmıyor. Kendinizi o kraliyet yıllarında bir sarayda gibi hissediyorsunuz.
Kasaba merkezine kadar büyük bir zevkle yürüyorsunuz. Yemyeşil bahçelerden geçiyor, diğer yandan deniz manzaranızla gezmeye doyamıyorsunuz. Merkezdeki minik oteller, hepsi birer tablo görünümündeki bistrolar, dükkanlar muhteşem... Gezmeye doyamadım. O sokak aralari, hele hele dondurmacılar...
FARKLI BİR ŞARKÜTERİ
Tam meydanda bir şarküteri var ki, 50 yılın üzerinde bir süredir hizmet veriyormuş, anlatmam pek kolay değil. Bizzat kendisi malını özel alıp, özel yaptıran, dekoru süsü ile kendi ilgilenen sahibinin yakın ilgisi ile sadece bakmaya girerseniz bile elinizde poşetlerle çıkıyorsunuz bu renkli şarküteriden. Hediyelik eşyalar, ne bileyim magnetler bile daha farklı daha şık.
Harika bir pazar geçirdiğimizi konuşup mutlu mutlu dönüş yoluna geçildi, ki giderken gördüğüm sloganı bir daha gördüm. Bir kez daha fotoğrafladım. "live happy, be active" yani MUTLU YASA AKTİF OL....