• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Sıkıntıdan yemek çözüm değil, sorun getiriyor FİLİZ İÇKE ÖNAL

Sıkıntıdan yemek çözüm değil, sorun getiriyor

filizicke@hotmail.com Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 28.07.2010, 00:00

Stres nedeniyle yemek, kısa süreliğine dertleri unuttursa da yeme eylemi biter bitmez olumsuzluklar geri geliyor. Üstelik bu kez tabloya fazla yemenin verdiği suçluluk duygusu ve alınan kilolar da ekleniyor

Duygusal olarak zayıf düştüğümüz anlarda birçoğumuz rahatlamak için bilinçsizce yiyeceklere yöneliyoruz. Ama duygusal nedenlerle yemek; yani stres, öfke, kaygı, sıkıntı, üzüntü ve yalnızlık gibi olumsuz duyguları bastırmak için yiyeceklere yönelmek, kilo almamıza yol açarak bizi daha da mutsuz ediyor.
Olumsuz duygular fazla yemeye yol açıyor, çünkü çikolata gibi lezzetli yiyecekler yediğimizde bedenimiz mutluluk hormonları salgılıyor. Bu tür yiyecekler aynı zamanda dikkatimizin dağılmasına yardım ediyor. Gelecekteki bir olayı düşünüp endişeleniyorsak ya da daha önce olmuş bir durumu tekrar sıkıntıyla hatırlıyorsak bizi rahatlatan yiyeceklerden atıştırarak dikkatimizi bu konulardan uzaklaştırabiliyoruz. Fakat sadece bir süreliğine... Maalesef bu yiyeceklerle işimiz bittiğinde endişelerimize bir de fazla yemenin verdiği suçluluk duygusu ekleniyor.

ÖĞRENİLMİŞ DAVRANIŞ
Uzmanlara göre sıkıntılı anlarımızda yiyeceklere gerçekten rahatlattığı için değil, bebekken her ağladığımızda ağzımıza bir şey koyan annelerimiz yüzünden yöneliyoruz. Bebeklikte "emme dönemi" olarak adlandırılan ilk bir yılda her ağladığımızda ağzımıza bir şeyler verildiğini ve bu şekilde rahatladığımızı belirten uzmanlar, "Böylece yetişkinlikte de sıkıntılı anlarda 'öğrenilmiş davranış' olarak yiyeceğe yöneliyoruz. Huzursuz olduğumuzda, korktuğumuzda veya işler ters gittiğinde yemeğe yönelmemizin nedeni bu" diyor.

TEMBEL İŞİ!
Bir şeyler atıştırmak, günümüzde birçok kişinin kullandığı pratik! bir stresle başa çıkma yöntemi. Pratik çünkü; yürüyüş yapmak, balık tutmak, bir müzik aleti çalmak, resim yapmak gibi diğer stresle başa çıkma yöntemleri ile kıyaslandığında kişinin bunun için zaman ve enerji harcamasına gerek kalmıyor. Tabii bu pratikliğin bedelini üzerimizdeki fazla kilolarla ödüyoruz ki uzmanlara göre bu da ekstra bir stres kaynağı olarak bize geri dönüyor.

FREUD'UN YAKLAŞIMI
Öfke ve kaygı gibi durumlarda aç olmadığımız halde ağzımıza bir şeyler atma ihtiyacının kökeni Freud'a göre hayatımızın ilk bir yılına kadar gidiyor. Sıkıntılı anlarda bazen ağzımıza attığımız bir parça çikolata ile yetinirken bazen oturup güzelce karnımızı doyurmamızın da kökeni yine hayatımızın ilk bir yılına kadar gidiyor. Çünkü bu dönemde bebekler bazen emziğin ucuna bulaştırılmış bir parça şekerle, bazen de yedirilen bir öğünle rahatlatılmaya çalışılıyor.

YARDIM ALINMALI
Sıkıntı anında çatlayıncaya kadar yiyenlerde ise durum biraz farklı.
Uzmanlara göre kişide depresif bozukluk varsa benlik saygısının kaybı çok ön planda oluyor ve içinden kendisi hakkında belli belirsiz 'sen değersizsin. İşe yaramazsın' cümleleri geçen insanlar bu nedenle neredeyse çatlayıncaya kadar yemek yiyerek rahatlıyor. Kişi farkında olmasa da iç sesi 'Öyle bir yiyeyim ki öleyim' diyor. Bu kişilerin mutlaka psikiyatri uzmanına başvurması öneriliiyor.

Farkı nasıl ayırt edebilirsiniz?
1. Duygusal açlık aniden gelir, fiziksel açlık ise aşamalı olarak gelişir.
2. Duygusal açlıkta kişi belirli yiyeceklere yönelir. Özellikle yağlı, hamurlu ve şekerli gıdalara. Örneğin; pizza ve çikolata. Fiziksel açlıkta seçenekler daha fazladır.
3. Duygusal açlık kişiye hemen tatmin edilmesi gereken bir ihtiyaç gibi gelir. Fiziksel açlıkta daha uzun süre beklenebilir.
4. Duygusal açlıkta kişi, midesi dolu olduğu halde yemeye devam eder. Fiziksel açlıkta doyduğu anda durur.
5. Duygusal yeme sonrasında suçluluk hissi duyulur. Fiziksel açlık söz konusu ise yemek sonrasında böyle bir durum yaşanmaz.

Çocukta 2,5 yaş inatlaşma dönemi
Uzmanlar, ergenlikte yaşanan ebeveyn-çocuk çatışmalarının bir benzerinin de bebeklikte iki buçuk yaş döneminde yaşandığını söylüyor. Uzmanlara göre bu dönemde Kas gelişimi ilerleyen ve kendini ifade etmeye başlayan bebek anneye "Sana ihtiyacım yok" mesajı vermeye başlıyor. İki buçuk yaş civarı, bebekte inatlaşmaların ve bağımsızlık hareketlerinin çok fazla öne çıktığı bir dönem. Çünkü bebek yavaş yavaş kendine yetebildiğini görmeye başlıyor.

SABIR, SABIR, SABIR...
Bebek bu dönemde çevresindeki her nesneyi incelemeye, her şeyi karıştırmaya başlıyor. "Hayır yapma" dendiğinde de durmak bir yana inatla devam ediyor. Uzmanlara göre bu dönemde annenin sabırlı olması ve inatlaşmaması çok önemli. Çünkü bu da tıpkı ergenlik gibi, bireyin bağımsızlaşmaya başladığı dönem. Bu yaşlarda bebekle bol bol oyun oynanması gerektiğini belirten uzmanlar, "Her şeyi oyunla yaptırmak çok önemli çünkü bebeğin bu dönemde anladığı tek şey oyundur. Eline kumandayı alıp atmak istediğinde, kumandayı almaya çalışmak yerine 'Gel seninle bir oyun oynayalım' denmelidir. Çünkü kumandayı atması hareketli bir oyun istediğini gösterir" diyor.

Yazın nemlendirici yerine güneş koruyucu kullanın
Yaz aylarında nemlendirici ve güneş koruyucu ürünleri ayrı ayrı kullanmanın pratikte zor olacağına işaret eden Dermatolog İlgül Zeren Bilgin "Yaz aylarında mutlaka güneşten koruyucu bir ürün kullanılmalıdır. Cildi kuru olanlar yağlı, krem bazında bir ürün seçerken, yağlı bir cilde sahip olanlar mutlaka yağsız jel ya da sprey şeklinde olan ürünleri tercih etmelidir" diyor. Güneşten koruyucu ürünlerin etkisinin en fazla üç saat sürdüğüne de dikkat çeken Zeren, Ürünü sabah sürüp akşama kadar korunma şansımız olmadığını, gün içinde 3 saatte bir tekrar sürülmesi gerektiğini belirtiyor.

Domates yemek yüksek tansiyondan koruyor

Yazın kahvaltıdan akşam yemeklerine her öğünün baştacı olan domates, kanserden koruyucu ve yaşlanmayı yavaşlatıcı etkisinin yanı sıra zengin potasyum içeriği ile yüksek tansiyonu da düşürüyor. Vücudun su tutmasını engelleyen domates, likopen içeriği ile cildi güzelleştirirken kişiyi kalp hastalıklarına karşı korur. Yapılan araştırmalar, haftada en az iki kez domates yiyen erkeklerin prostat kanserine yakalanma riskinin de azaldığını ortaya koyuyor. Diğer faydaları ise şöyle:
* Kanama eğilimini azaltır, damar duvarını genişletir.
* Katarakt oluşumunu geciktirir.
* Kolesterolü ve zararlı kan yağlarını düşürür.
* Yaşlılığa bağlı gözde oluşan "makula dejenarasyonu" rahatsızlığını önlemede etkindir.
* Kemik erimesini geciktirir.
* Kansızlığa iyi gelir.
* Bağışıklık sitemini destekler.

Çevresel faktörler kanser oluşumunda yüzde 60-70 etkili
Kanser oluşumuna neden olan çevresel faktörlerin, hastalığın oluşumunda yüzde 60-70 oranında etkili olduğunu dile getiren uzmanlar, "Çevresel faktörlerin ne kadar önemli olduğuna şöyle bir örnek verebiliriz: Asya ülkelerinde yaşayan insanlarda meme ve prostat kanseri nadiren görülürken, mide kanseri en sık görülen kanser tipidir. Ancak bu insanlar ABD'e göç ettiğinde meme ve prostat kanseri görülme oranı artarken mide kanseri sıklığı azalmaktadır" diyor. Kanser açısından değiştirilebilir risk faktörü olarak tanımlanan çevresel faktörler şunlar:
* Yaşam stili (sigara, alkol, kötü beslenme, şişmanlık, egzersiz yapmama, güneş işığına aşırı maruziyet),
* Virüsler ve bakteriler,
* Çevresel kimyasallar,
* İlaçlar ve hormon kullanımı,
* Radyasyona maruz kalma.

Deniz suyu ve güneş saçları kırıyor
Kırılmalara bağlı saç dökülmelerinin yaz aylarında daha sk görüldüğünü kaydeden uzmanlar, "Sağlıksız beslenme, hormon bozukluğu, mevsimsel şartlar, hava kirliliği, yetersiz saç bakımı ve stres saç dökülmesinin en önemli nedenleri arasında yer alıyor. Deniz suyu ve güneş, saçların en büyük düşmanı. Bu yüzden saçları uzun süre güneş ışığına ve deniz suyuna maruz bırakmamak gerekiyor. Yazın deniz suyu ve güneşin zararlı etkileri yüzünden dökülen ve kırılan saçları geri getirmenin en iyi yolu, deniz sonrasında duş alırken saç dökülmesini önleyici şampuanlar kullanmaktır" diyor.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA