• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Bosna macerası HAKAN URGANCI

Bosna macerası

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 16.09.2012, 00:00
Geçen hafta sonu taşındım. Biliyorsunuz, nakliye firmaları daha gelir gelmez herşeyi paketlemeye başlıyorlar. Hatta meşhur bir hikayeleri de var: Sadece müşterileri, 'Bunu almayın' demediği için, hamal kardeş, pusetinde uyumakta olan bebeği de paketlemiş...

PASAPORTUMUN MAKUS TALİHİ
Üç gün içinde görevli olarak TRT adına Bosna Hersek'e gitmem gerektiğinden, yeşil pasaportumla ilgili bir endişeye kapıldım. Eğer taşınma hengamesinde pasaportumu kaybedersem skandal! Ben de koliler arasında yitip gitmesin diye pasaportumu üzerimde taşımaya karar verdim. Taşınmanın ardından, gideceğim sabahın gecesinde kırmızı şortumu yıkanmış vaziyette çamaşır telinde görünce panikledim. Ceplerine baktım, pasaport yok. Oh, demek ki çıkarmışlar. Gece yarısı yardımcımı aradım, pasaportu görmediğini söyledi. Başladı yine bir panik! Evde iki saat boyu pasaportu aradım, sonunda dolaplardan birinin tepesine gizlenmiş vaziyette buldum. Gariban pasaport, çamaşır makinesinde hindi gibi kabarmış, iki misli olmuş.
Sayfalar okunaklı ama ilk iki sayfa yırtılıp pasaporttan ayrılmış. İşte yandığımın resmi, biyometrik bir şekilde bana bakıyor...Belli ki yardımcım korkusundan söyleyememiş, kurusun diye buraya saklamış. Hayır insanlık hali ama, bir de görmedim, diyor. İki gün önce, yıkadığında söylese benim seyahat kurtulacak. Oysa şimdi, hiç şansım kalmadı...
Ertesi gün bir kabusa döndü. Pasaport şubede, hayatımda görmediğim bir çipli pasaport kuyruğu vardı. Emniyetten dostum sevgili Sunay'ı aradım, beni yardımcı olması için pasaport şube müdürü Bülent Balta'ya yönlendirdi. Yakışıklı ve prezentabl müdür, normalde en az üç gün sürecek işimi, devlet işi olduğu için Ankara'daki tanıdıklarını da arayarak kısa sürede çözdü sağolsun. Ben de bu sayede yardımcımla barışıp iki gün geç de olsa Bosna Hersek'e uçabildim. Ee, başa gelmez iş olmaz, ava gelmez kuş olmaz.

KARDEŞLİK SENFONİSİ
Saraybosna, uçaktan, yeşillikler içinde küçük monopol evleriyle dolu gibi duran küçük bir başkent. Gezmeye çok zamanım olmadığı için derhal konserin yapılacağı Zestra spor salonuna giderek İstanbul'da yaşayan Boşnak partnerim Nadja Muftic ile buluştum.
TRT'nin Balkan ülkeleri arasındaki ortak bağları vurgulamak ve pekiştirmek amacıyla başlattığı programlar dizisinin ilki, Üsküp'ten gerçekleştirilen konserdi. Bu ikinci canlı yayın, 'Kardeşlik Senfonisi' adı altında yapılıyordu. Balkan Savaşlarının yüzüncü yılında savaştan barışa temalı bu etkinliğe 12 balkan ülkesinden 12 sanatçı katıldı, Türkiye'yi de Sezen Aksu temsil etti.
Etkinlik son derce başarılı geçti. Seyirci, de, santçı da sonuçtan çok mutluydu. Hatta böylesine büyük bir organizasyonun ardından TRT'nin Balkan ülkelerine has bir tür şarkı yarışması düzenlemesi fikrini ortaya atan sanatçılar da oldu.

BOSNALI SULEJMAN

Saraybosna'da Türk dizilerinin ne kadar popüler olduğunu gözümle gördüm. Televizyonda, 'Öyle bir geçer zaman ki' dizisi, reklamında 'mega türk dizisi' olarak tanıtıldı. Ayrıca şehir merkezindeki billboardlar, Halit Ergenç'in Süleyman karakteri kostümü içindeki resimleri ile doluydu. Hatta sokakta telefonların 'Muhteşem Yüzyıl'ın tema müziği ile çalması, tüylerimi diken diken etti.

GİTMELİ Mİ?
Başkent, bir yandan yeşil tepelere kurulmuş iki katlı müstakil evleriyle, denizi olmayan bir Karadeniz'i andırırken, öte yandan merkezdeki kurşun delikleri sıvanmamış binalarıyla yakın geçmişin hüznünü taşıyordu.
Her ne kadar büyük acılar yaşanmış olsa, ekonomik şartları hiç iç açıcı olmasa da, sokakları podyuma çeviren birbirinden güzel Slav kızları, bayram namazına jöleli saçları ve tiril tiril takımlarıyla giden bakımlı Boşnak delikanlılarıyla, geleceğe gülümseyen, mutlu insanların şehriydi, Saraybosna...
Ayrıca ben uzun zamandır hiçbir yerde bu kadar kara çarşafı ve uzun sakalı bir arada görmedim. Sanırım kentin müslüman geçmişi ve Kuveytlilere vize uygulamayışının da etkisiyle, her yer Arap turist doluydu. İnanın bu kadar çok Arabı birarada görünce, kendimi umreye gitmiş sandım.
Şehirde Osmanlı hakimiyetinden kalma Başçarşıya ve en meşhur yemekleri olan bir tür İnegöl köfte, ortak köklerimizi vurgulamak için sadece iki örnek...
Mostar'ı görmeden Bosna'yı gördüm denebilirse, ben gördüm. Hoşlandım mı? Eh! Avrupa'nın pek çok şehrini gördüyseniz, içinden nehir geçen şehirlerin tadını biliyorsanız, Saraybosna'nın size pek de farklı bir tad sunmasını bekleyemezsiniz. Eğer kökleriniz buradaysa, mutlaka görmeli. Onun dışında, benim gibi içine Japon turist kaçmış bir adamın pek fotoğraf çekme arzusu duymamış olması, belki de şehir hakkında bir fikir edinmenizi sağlayabilir.

Güven (me) mek
Eşimize, dostumuza, ortağımıza sonuna kadar güvenmek istiyoruz ve işin daha da garip tarafı, bunu sonuna dek hakettiğimize inanıyoruz.
Bir soru: (Kaçamak yanıt verme. Bu sorunun yanıtı ya evet olacak, ya da hayır) Kendine her zaman, her koşulda sonuna kadar güvenebiliyor musun?
Kendi adıma, hayır. Genellikle ve çoğunlukla evet, ama bu sorudaki 'her zaman', 'her koşulda' durumunda güvenin bir sınırı oluşabiliyor. Oda sıcaklığında yapılan deneylerde sonuç bellidir, peki ya fırtınalı günlerde? O yüzden evlenirken soruyorlar, 'İyi günde- kötü günde' diye...
Kendine bile her zaman güvenemezken, bir başkasından bu güvenilirlik seviyesini beklemek o kişiye haksızlık etmek değil midir düpedüz? Kaldırabileceğinden fazla yük yüklemek değil midir peki?
İnsanlardan zaman zaman şüpheye düşmemi bağışlayın, bu, haksızlık etmeme isteğimdendir. Kendine en çok güvenen, bana sınırsız güvensin. Ya da, Hz. İsa'nın deyimiyle, 'İlk taşı günahsız olanınız atsın.'

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA