Geçen yılın getiri şampiyonu doların ateşi iyice düşmüşe benziyor. 1.80'lerin biraz üzerinde yatay seyir izliyor bir süredir. Küresel düzeyde dolara olan talep düşünce Türkiye'de de doğal olarak talep geriledi. Eğer tasarruf sahipleri ve kurumsal yatırımcılar likit kalma eğilimini uzatsalar ve bu bağlamda dolar taleplerini yüksek seviyede tutsalardı, Merkez Bankası doları 1.90'larda bile tutmakta zorlanacaktı. Neyse ki, dolarizasyon süreci kısa sürdü.
Bu noktada yanıtlamamız gereken kritik sorular var. Birincisi, dolar bu seviyede kalır mı? Yani yeniden atağa geçer mi? İkincisi ki, birinci sorunun yanıtı ile ilintili, dolar bu yıl içinde yatay gidecekse uzun süredir dinlenen altın tekrardan yürümeye hatta koşmaya başlar mı?
Öncelikle doların tüm para birimleri karşısında neden değer kazandığını hatırlayalım. Dünya ekonominin lokomotifi ABD ekonomisinin yeterli büyüme hızına ulaşamaması, küresel büyümenin iyice yavaşlayacağının sinyallerini veriyordu. Aynı zamanda, Euro Bölgesi de borç sorunlarıyla devreye girince, ciddi bir panik havası doğdu ve 2012 yılı neredeyse kriz yılı ilan edildi. Nasıl savaş öncesi un ve makarna istiflenirse, aynen yatırımcılar da dolara dönmeye çalıştı belirsizlik ortamında.
ABD NE DURUMDA?
Doların değer kazanmasına neden olan faktörlerin etkisi biraz zayıflıyor. En azından ABD ekonomisi beklentilerin üzerinde toparlanıyor. Geçen hafta yayımlanan PMI Endeksi (Purchasing Manager Endeksi) ekonomik faaliyetlerin hızlanmaya başladığının işaretini vermişti. ABD ekonomisine yönelik bir pozitif veri de "Tüketici Güven Endeksi"nin biraz yükselmesi idi. Aynı şekilde, fabrika siparişleri ve mortgage başvuruları gibi öncü göstergelerde de benzer iyileşmeleri izleyebiliyoruz. Sorun olan işsizlik oranı ise halen yüzde 8.5 seviyelerinde. ABD'de ortalık sakinleşince 5 yıl vadeli tahvillerin CDS'i de 289 baz puana geriledi. ABD'den gelen tüm bu verileri yan yana getirdiğimizde bahar olmasa da kara kışın biraz kırıldığını gösteriyor bize.
EURO BÖLGESİ ÖNEMLİ
Bu sonuçlar ışığında şu tespiti yapabiliriz: Küresel belirsizlik faktörü üzerinde ABD ekonomisinden gelen olumsuz etkiler zayıflıyor. Bundan sonra çoğunlukla Euro Bölgesi gelişmeleri piyasalara yön veren birincil faktör olacak. Dolayısıyla, Euro Bölgesi bu yıl içinde 1 trilyon euronun üzerindeki itfaları gerçekleştirmede zorlanırsa, yatırımcılar güvenli limana sığınma ihtiyacı hissedecekler ki, bu da dolar olacak. Eğer, itfalar sorunsuz atlatılırsa dolara talebin gelmesi için hiçbir neden kalmayacak. Sonuçta, birkaç ayı da Ocak ayı gibi geçersek dolar talebi zayıf olacak ve dolar TL karşısında yatay gidecek. Tabii, Türkiye'nin ayrıştığı cari açığın finanse edilmesi koşulu yerine getirilirse.
Borsaların sürüneceği, tahvil faizlerinin ve kurların çok dar bant içinde dalgalandığı bir iklimde altın alımı için uygun bir iklimin varlığından bahsedebiliriz. Geçen yıl dünyada en çok kazandıran varlıklar arasında altın 3'üncü sırada idi. Dolar bazında altının getirisi yüzde 9 oldu. En büyük altın ithalatçıları Hindistan, Güney Afrika, Çin ve Türkiye ulusal paralarına göre getiri yüzde 30'ları bulmuş 2011'de. Türkiye'de bir detay daha var: Geçen yıl bankalardaki depo hesapları ve fonlardaki altın hacmi 140 tona yükselmiş. Dünyada ise geçen yılın son çeyreğinde borsa yatırım fonlarında kullanılan altın miktarı 75 tona ulaşıyor.
Dünya Altın Konseyi 2012'den umutlu. Son 10 yıldır sürekli yükselen altının bu yıl içinde de yükseleceği olasılığını yüksek görüyor. Nedenlerini ise, çok likit olmasına ve risk yönetiminde önemli araç olmasına dayandırıyor. Aynı zamanda, merkez bankalarının, kurumsal yatırımcıların ve mücevher sektörünün altın talebini bu yıl yüksek tutacaklarını iddia ediyor Dünya Altın Konseyi.