IMF ile Dünya Bankası'nın olağan bahar toplantısında bir araya gelen G-20 ülkeleri ekonomi bakanları, yine "Dağ fare doğurdu" dedirten önlemler alabildiler. Piyasaların güzel bir benzetmesi var AB ülkelerin kararsız biraz da tutarsız davranışları için; "AB'nin planı plan yapmak."
İlk aşamada İrlanda, sonrasında Yunanistan için yolun sonuna gelince ve aynı zamanda, İspanya ve İtalya'dan da kritik sinyaller gelince "Sıkı maliye politikaları" uygulama yönünde kararlı önlemler almaya çalışmışlardı. Özellikle, resmi başvuru yapıp fonlardan kaynak kullanan ülkelere ciddi yaptırımlar getirmişlerdi. Kamu harcamalarının tamamen kısılması, bütçe giderlerinin mümkün olduğunca aşağı çekilmesi yaptırımların başında gelmişti.
SIKI ÖNLEMLER
Yunanistan, AB, Avrupa Merkez ve IMF'den 130 milyar euroluk krediyi sorunsuz alabilmek için ciddi şekilde kemer sıkma önlemlerini devreye sokan ülke oldu. Hatta, dördüncü dilime kadar bir kazaya uğramadan geldi. 50 bine yakın kamu görevlisinin işten çıkarılmasından maaşların dondurulmasına, savunma harcamalarının kısılmasından emeklilik yaşının yükseltilmesine kadar bir dizi radikal uygulamalara start verdi. Ancak, İspanya ve İtalya mümkün olduğunca siyasi manevra alanını daraltmamak için resmi başvurudan imtina ettiler.
G-20 toplantısında, AB ülkeleri çizdikleri fasit dairenin farkına varmış olmalılar ki, sıkı maliye politikalarını biraz gevşetmeleri gerektiğini vurgulamışlar. Aslında haksız da sayılmazlar. O coğrafyanın en temel sorunu yeterli hızda büyüyememek ve yüksek işsizlik oranını aşağı çekememek. Kısa vadede büyümeyi hızlandırmak için sıkı maliye politikaları olabilir mi? Hayır... Eğer büyümek istiyorsa bir ülke, kaçınılmaz olarak iç talebi ve dış talebi artırmak zorunda.
BULUTLANMA BAŞLADI
Euro Bölgesi ortak para biriminin de verdiği zorlukla büyüme hızını ivmelendirebileceğinin yolunun özellikle iç talebi teşvik etmek olduğunun bilincinde. Kamu harcamalarını sınırlarsa büyüyemeyeceği gibi işsizlik oranını da aşağı çekemeyecek. Bir aşama ileri gidelim, büyüyemeyeceği ve işsizlik oranını düşüremeyeceği için gerek dolaylı gerekse doğrudan vergi gelirlerini de artıramayacak.
Dolayısıyla, bu fasit daireden kurtulmak için mali politikalarını gevşetiyor. Kritik soru çıkıyor karşımıza bu aşamada... Paliyatif önlemler orta ve uzun vadede yeni borç çevirme sorunu yaratmayacak mı? Ne yazık ki evet, üstelik domino etkisiyle tüm ülkeleri de etkileyecek. Sözün özü, Avrupa üzerinde hava biraz bulutlanmaya başladı.
23 NİSAN
Bugün hepimiz için çok özel bir gün. Hepimiz için derken temenni olduğunun farkındayım ne yazık ki... 23 Nisan, Ulu önder Atamızın egemenliği kayıtsız ve şartsız millete emanet ettiği gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı...İnsana coşku veren ve yürekten heyecanlandıran bu güzel günde Atatürk'ün bağımsızlıkla ilgili sözlerini atlamak olmaz...
1922'de Meclis'te şu mükemmel vurguyu yapıyor; "Bugünkü çabamızın amacı, tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamamı ise ancak ekonomik bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsız olmayınca, o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarında bağımsızlık felç olmuştur. Çünkü devletin her organı, ancak mali kuvvet ile yaşar."
Diğer güzel bir sözü de şöyle; "Bu millet, ekonomik bağımsızlığını elde ederse o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve ilerlemeye başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın bir türlü rıza göstermedikleri budur."
Atatürk yabancı sermaye konusuna da değinmiştir; "Biz aslında yabancı sermayeye karşı değiliz. Memleketimizin kaynakları geniştir, gelsinler, eşit şartlarla iş yapalım. Ülkemizin kalkınmasında onların da bir payı olsun. Ama bu eskiden olduğu gibi tek taraflı olmayacak; her iki tarafın da eşit yararına olacaktır. Bunun için de ecnebi sermayesine gerekli her türlü güvenceleri vermeye hazırız."
Işıklar içinde uyu Atam...