Ağla İzmir, dağlarını mendil et ağla! Şimdi diyeceksin ki, yağmur var, bulutlar benim yerime ağlasın. Hayır, kendin ağlamalısın, hatta mendilsiz ağla! Kirine çöpüne, sahipsizliğine, muhtarlıktan büyükşehir belediyesine geçemeyişine vurularak, dövünerek; kafanı Kadifekale'ye vurarak ağla. Ağla İzmir, Urla'yı sazın gövdesi, Balçova, Narlıdere, Güzelbahçe'yi klavye yap; Çiğli'yi de mızrap et, çığlık çığlığa. Ağla kokan körfezine, işitilmeyen sözüne: maviliği gitmiş ve grileşmiş gözlerine ağla. Çiğli'de, "Egeşehir'e ait proje arazisinde, dar gelirli ve konut sahibi olmayan İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına yönelik" başlanmış; fakat bitirilmeyen ve inşaat başlamadan kamyonlarca yığılmış delikli tuğlaların şimdiden sahipsiz kalmasına, paramparça olmasına; dar gelirli belediye çalışanlarının konutlarına kavuşamamasına ağla. Hayata geçirilmeyen tüm hizmetlere ağla. Biz ağlayamıyoruz, sen ağla İzmir. Temizlenmeyen sokaklardan, çöplerden dolayı oluşan bakteri ve mikropları temizlemek için bu mevsimde meydana gelmiş sineklerin, sıhhiye memurları gibi; temizlik işçileri gibi temizlik yapmaya çalışmalarına ağla. İşin sineklere kaldı. Nasıl ki akbabalar, leş yiyiciler İlahi sevkiyat ile karaları, denizleri temizliyor; sinekler de bakteri ve mikrop yiyicileri olarak, mikroskobik gözleri ile görüp, insana hizmet için temizlik memurları oluyorlar. İdare eden ve görevli olanın derdi olmayınca, kışın başlangıcında bu derdi sinekler dert edindi. Ağlayarak, İzmir'e acıyarak mendilsiz ağlayıp üstüne bir de gecenin ayazını yiyorlar.

İDEOLOJİ ZARAR VERİR
Ağla İzmir, Çekiç başlı kuşların, yuva ören bülbüllerin vesaire gelip İzmir'i istila edip, yarım kalan konutları bitirmesi için ağla. Çukurları dolduracak karıncalar için ağla. Trafiğine, randımanlı olmayan otobüs seferlerine, boşa geçen zamanda evine erken ulaşıp yorgunluğunu atamayan emekçiye ağla, hizmet değil de hissedilen ideolojiye ağla. Muhtarlıktan terfi edip büyük şehir olamadığına ağla. Akıllı ve kalıcı çözümlerin olmayışına ağla... Toprak ideolojik davranmıyor; ne ekersen ve kim ekiyorsa eksin, sebeplere; suyuna gübresine vesaire müracaat ettiğin zaman misli misli geri alıp, karnını doyurup, ticaretini de yapıyorsun. Toprak kendi kafasına göre, bibere faşist, lahanaya komünist, patatese kapitalist diye baksaydı kendi ideolojimize göre toprak bulamaz; bir şey ekemez, aç kalırdık. Sonra biri de kalkıp yeşil mercimeğe faşist derdi, işin içinden çıkamazdık. Aşkın ideolojisi olmadığı gibi, seçilmişlerin ve atanmışların da ideolojisi olmaz! Aslında hiç kimsede olmaması lazım. İdeoloji, adil davranmaktan ve vazifeperverlikten uzak eder. Kâinatın işleyişine, düzenine bakıp örnek almak, yıldızlar gibi, "Orman gibi kardeşçesine" yaşamak için soğan ve patates gibi yandaş kayırmamak lazım! Ağaçlar ideolojik davranmıyor, herkese meyvesini veriyor; İneğe mi taptın, puta mı taptın ya da beş vakit namazını kıldın mı diye sormuyor. Çünkü görevli memurlar ve insanın hizmetindeler. Hak yolundan ayrılmış olanların kalemi, dili, sanatı ideolojik. Senaryosu ideolojik, sineması, dizisi ve en acısı da siyaseti ideolojik ve en birinci icraatları yalan; adaletsizlik, yolsuzluk. Üstünde yaşadıkları toprağı, soludukları havayı; aydınlandıkları güneşi örnek almayıp, asıl kendileri faşist oluyorlar, faşizmin, komünizmin kısaca her türlü "izm"lerin kuklası, düşmüşü oluyorlar.
Konuk Yazar Selahattin Gezer yazdı...

TOPRAK GİBİ OLMALI
Ya toprak ideolojik davransaydı? Sadece toprağın ideolojik davranmadığına ne kadar şükretsek yine de azdır. Arılar ideolojik davransaydı, bal yapmayı bırakıp, karşı tarafın gözünü çıkarmaya çalışırlardı. Allah'ım, bizleri arı gibi yap, oraya koyduğumuz baldan - hizmetten herkes nasiplensin ve faydalansın. On üç vilayette, deprem sonrası yüz binlerce konut yapılmışken, İzmir Büyükşehir çalışanlarına Çiğli'de, yarım kalmış konutlar bir türlü tamamlanıp sahiplerine teslim edilmiyor. Ya ideolojik, ya da "Benden önceki yarım bırakmış, ben neden tamamlayayım ki?" vesaire. Oysa siyasette, devlet adamlığında yarım bırakılmış eserleri, işleri bitirmek büyük bir vizyondur, atıl ve israftan kaçınmaktır. Oysa o konutlar, emekçiyi heykellerden, konserlerden çok daha mutlu ederdi. Yapılan her kalıcı ve akılcı, çözüm odaklı hizmet, şehrin sakinlerini sakin ve huzurlu ederdi. Son söz: Toprak gibi olmak; insanları sevindirmek lazım! Ve hiç ayırım yapmadan hizmet vermek, insanları güldürmek lazım. Yoksa asıl ideolojik olan, tamamlanmayan hizmetler, çukurlar, çöpler; çıldırtan ulaşım olacaktır. İdeolojiyi çukurlara gömüp, üzerini doldurup, jilet gibi asfaltlarla ve eksik hizmetleri yaparak herkesi güldürmek lazım. İstemez misiniz toprak gibi hizmet yapalım, üstelik bizde akıl ve şuur bile var. Evet, ümit ederiz: daha fazla kiremit kırılmadan, sahipleri mağdur edilmeden o konutlar biter ve israfa son verilir.

