Beslenme ve diyet uzmanı Mehlika Öktem diyor ki...
Bayram geldi mi, evler tatlı kokar. Baklavalar fırından çıkar, kadayıflar şerbetle buluşur, kalabalık sofralar kurulur. Bayramın ruhu paylaşmak sevdiklerimizle bir arada olmaktır. Ama kabul edelim, sofraların cazibesi de bir o kadar güçlüdür. Özellikle tatlılar... O ilk dilimi yedikten sonra durmak zorlaşır. "Bayram bu, bir kereden bir şey olmaz" diye baskılar başlar. Peki gerçekten öyle mi? Tatlıların sadece kilo aldırdığı düşünülür. Oysa şekerin etkisi çok daha derin. Ve bu etkinin izleri yıllar boyunca yüzümüzde kalır. Son yıllarda bilim dünyasının dikkatle incelediği bir kavram var: Glikasyon. Bu terim, vücuttaki şeker moleküllerinin, proteinlere yapışarak onları işlevsiz hale getirmesini tanımlar. Özellikle ciltte bulunan kolajen ve elastin gibi gençlik proteinleri, bu yapışmanın hedefi olur. Sonuç olarak bu proteinler sertleşir, elastikiyetini kaybeder, cilt sarkar, kırışır ve matlaşır. Yani şekerle dolu bir tabak tatlı, yalnızca kan şekerinizi değil, cildinizi de etkiler.
'VÜCUDU ZORLAYABİLİYORUZ'
2024 yılında yayımlanan bir çalışmada, şeker tüketiminin doğrudan ciltteki kolajen yapısını bozduğu ve yaşlanmayı hızlandırdığı ortaya kondu. Daha da çarpıcı olanı, bu bozulmanın sadece dış görünüşle sınırlı kalmaması oldu. Aynı araştırmada, glikasyonun damar elastikiyetini de azalttığı, yani iç organların da yaşlanma sürecine hızlandırdığı keşfedildi. Cildimiz, yaşlanmanın aynasıdır ancak şekerin etkisi ciltle sınırlı değil, tüm vücudu etkileyen bir domino etkisi yaratıyor. Bayram sofralarında bu etki daha da hızlanabilir. Neden mi? Çünkü sadece şekerli tatlılar değil, yüksek ısıda pişmiş etler de glikasyon ürünlerini artırıyor. Yani fırında nar gibi kızarmış et, fazla pişmiş börek ya da kızartmalar da bu sürecin bir parçasını oluşturuyor. "Tatlıdan kaçtım" diye sevinirken, diğer taraftan farkında olmadan vücudu zorlayabiliyoruz. Glikasyon birikimiyle cilt sadece esnekliğini kaybetmekle kalmaz, aynı zamanda parlaklığını da yitirir. Bu da "cilt donukluğu" olarak tanımlanır. Cildin o sağlıklı ışıltısı zamanla kaybolur. Üstelik bu değişiklikler yalnızca yaş almış kişilerde değil, gençlerde de hızla görülebilir. 20'li yaşlarının başındaki bireylerde bile yanlış beslenme alışkanlıklarıyla kırışıklıklar erken belirginleşebilir. Yani bu konu sadece "yaşlanma" değil, "erken yaşlanma" meselesidir.
KOLAJEN DOSTU BESLENME
Bu durumda ne yapmalı? Tatlıyı tamamen bırakmak mı gerek? Hayır. Yasak koymak gerçekçi değil. Ancak dengeyi kurmak, ne yediğimizi bilerek davranmak önemlidir. Özellikle pişmeyen tariflerde rafine şeker yerine pekmez, bal gibi doğal alternatifleri kullanmak ilk adım olabilir. Ayrıca pişirme yöntemi de kritik. Kızartma ve yüksek sıcaklıkta fırınlama yerine haşlama, buharda pişirme veya kısa süreli pişirme yöntemleri tercih edilmeli. Bir diğer önemli adım da kolajen kaybını azaltacak besinleri sofralara dahil etmektir. Yumurta, balık, kırmızı meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, badem, ceviz gibi besinler kolajen üretimini destekler. Ayrıca C vitamini, kolajenin vücutta üretilebilmesi için gereklidir. Bu nedenle limon, portakal, kivi gibi meyveleri ara öğün olarak eklemek faydalı olur.
ANTİOKSİDAN SAVUNMASI
Antioksidan içeriği yüksek gıdalar, glikasyon sürecini yavaşlatabiliyor. C vitamini, E vitamini, çinko gibi maddeler kolajen üretimini destekliyor. Nar, yaban mersini, ıspanak, roka, pazı gibi sebzeler ve ceviz, badem gibi kuruyemişler, ciltteki hasarı azaltabiliyor. Ayrıca fermente gıdalar (yoğurt, kefir, turşu gibi) bağırsak sağlığını destekleyerek dolaylı olarak bu süreci dengeliyor. Unutmamak gerekir ki bağırsak sağlığı, cilt sağlığının en büyük destekçilerinden biridir. "İçeriden parlayan cilt" diye tarif edilen o doğal ışıltı, dengeli bir mikrobiyotanın sonucudur. Ve bu mikrobiyota, bayramda tükettiğimiz her lokmadan etkilenir. Bazı insanlar "ben zaten genetik olarak kırışmaya meyilliyim" diyebilir. Ama işin aslı, çevresel faktörler ve yaşam tarzı genetiği baskılayabiliyor. Yani bilinçli beslenme, cilt yaşlanmasını geciktirebiliyor. Özellikle bayram gibi birkaç gün süren özel dönemlerde gösterilen özen, uzun vadede fark yaratabiliyor. Bu bayram, cildinize iyilik yapın: Tadını çıkarın ama ölçüyü kaçırmayın. Çünkü gençlik, aynada değil; tabakta başlar.

