BESİM KAZADO
Veee sabah kahvaltı (yıkılıyor) arabalara atla ver elini Camdan. Yolda önce Buchigham Palace'ın önünden geçtik. Meşhur asker değişim törenini şöyle bir izledik. Pazartesi daha sıkısı varmış.
Pazartesi sabah erkenden Suzan'la çıktık önce evden yürüyerek Buckingham Palace'ın önüne gittik. Asker merasimini seyrettik. Dünyanın dört köşesinden gelen insanlarla doluydu. Oradan Green Park... Şehir içinde her yerde bitmez tükenmez yemyeşil parklar yer alıyor. Çiçek, ağaç, hatta gölleriyle bu yeşillikler inanılmaz sağlıklı ve göze bu kadar da güzel hitap eden yerler. Her yaşta her çevreden insan dolu. Oradan ünlü yürüyerek gittiğimiz meşhur Times kulesini görüntüleyip geçtik.
LONDRA'NIN GÖZÜ
Dev bir dönme dolap olan Eye Of London'a geldiğimizde 5 gündür 'beni kimse buraya bindiremez' diyen Suzan, "sakın" der gibi gözümün içine bakıyordu. Gülüştük, şakalaştık arkadaşımla birden kendimizi en yüksek dönme dolapta bulduk. En tepede biraz zorluk çekti arkadaşım ama Londra'yı bu kadar net görünce unutuverdi.
Oradan bir taksi, hem de Billy Elliot yazan bir taksi (ne küçük şeylerle seviniyorum di mi?) ile ver elini Madame Tussauds. Tabii ki geçen gittiğimde de; NY'ta da gittim. Ama burada Atatürk var ve yenisi. Eskisi hakikatken çok farklıydı. Mustafa Koç'un yaptırdığını duyduğum Atatürk'le ve sevdiğim kişilerle bol bol resimler çektirdik. Hele yeni yapıldığını sandığım son tarihçe bölümü çok iyi olmuş.
SÜRPRİZ PRISCILLA
Veee geliyor günün ve Londra'nın benim için en mühim bölümü. Sedef'ciğim bana sürpriz yaptı ve çok gitmek istediğim müzikale 'Priscilla'ya yer ayırtmış biz de Suzan'ımla fırladık gidiyoruz. İnanın ayaklarım yerden kesilir müzikallere giderken. Yine öyle oldu. Demek yaşlanmamışım daha... Muhteşemdi yine. Harika kostümler, dekorlar, şarkılar ve süper coşku. Tanrıya bir kez daha şükrettim. Oradan tabii ki çocuklar gibi hatıra bardağımı, tişörtümü, cd'mi alıp artık son akşam yemeği için 'Abedeen'e geçtik. En küçüğü yarım kilo olan steak çeşitleri tahtalarda soslar eşliğinde geliyor. Bu imparatorluk sadece iyi hizmet versin diye 49 restodan 10'a indirmiş sahibi. Mutfakta sadece Türklerin çalıştığı bu çok tanınan müesseselerin sahibi Türk...
MEŞHUR HARRODS
Çok yorgun olduğumuzdan saat de epey ilerlediğinden geç kalkmaya karar veren grubumuz kruvasanları kaçırmak korkusuyla kahvaltıda tam takım buluştu. Ciddi bir yağmur başladığında biz meşhuuuuur "Harrod's"un kapısındaydık. Sadece hızlı bir şekilde gezdik. Muhteşem dükkanların yer aldığı dev kompleksin ebeni en çok etkileyen bölümü 'Food Court'u oldu. Böyle bir şarküteri yok. Sadece çay bölümünü dolaşmak yarım saat alır.(Meraklısına) Yağmur'u görünce derhal "Harrod's"un arkasında bulunan 'Cafe Rouge'a girdik. Şirin bir Fransız bistrosu. Tabii Fransa'da Fransız ilkesi ile o tarz yemekler söylendi. Şefin Çinli olduğunu konuşurken, Sibel 'water' diye seslendi ki garson 'Soğuk mu olsun?' diye cevap verince ve de birkaç Türk gencinin daha çalıştığını söyleyince mutlu olduk. Buraya epey Türk müşteri geliyormuş. Bu tek katlı kıpkırmızı bina 120 senelikmiş. Ayrıca 25 şubesi varmış. Birazcık daha turladık ki yağmur ciddi bir hal aldı bu kez yine "Harrod's"un yan tarafında kalan 'Gran Caffe'ye gittik. A'dan Z'ye her şeyini yani servisinden tün tatlı, tuzlu, acı ne varsa tavsiye edebileceğim pastaneye gittik. Şahaneydi...
SOFİSTİKE BİR SEMT
Akşamüstü üzülerek Fatih ile Sibel'i yolcu ettik. Ben de 2 günlüğüne arkadaşım Suzan'ın kızı Sedef'in evine geçtim. Sedef'in bende ayrı bir yeri vardır. Doğumunu ilk ben öğrenmiştim. Süper bir babası çok değerli ailesi ve muhteşem bir evi var Knightsbridge'te. Suzan'ım hemen vakit kaybetmeden Londra'nın bu en sofistike semtinde beni tura çıkardı. Önce klasik marka dükkanlardan geçildi. Şekilleri mecburen farklıydı. O binaların altlarına daha sadesi yapılamaz tabii. Ardından sonu olamayan marketlere geçtik. Bu arada mutlak uğranması gereken bir yer Harvey Nicholson'un 5. Katı. Hem gıda, hem restoran, hem hediyelik eşya cenneti... İzmirli mimar arkadaşımın tavsiye ettiği lokanta karşıma çıkıverdi dolaşırken. Sal e Pepe... Çok şık bir İtalyan. Harika yemeğimizi yiyorduk ki birden mutfaktan İtalyanca kavga eden iki kişinin sesi geldi. Bir baktık ki aşçı ile yamağı elinde tencere ve kaşıklarla mutfaktan çıkıp yemek yiyenlerin arasına gelip kavgaya devam ediyorlar. Kıyamet kopuyor. Harika bir animasyon olduğunu ancak birkaç dakika sonra anlayabiliyorsunuz. Bu arada size de değişik yemekler tattırılıyor. Unutmadan Hunan Resto'dan bahsetmek istiyorum. Menüsü yok. Siz ne sevdiğinizi söylüyorsunuz. Balık, ördek veya vejetaryen yiyorsanız onlar hazırlıyorlar bir parmaklarınızı yemiyorsunuz.
YARIN: ŞOV ZAMANI