Hiç kimsede olmayan! ve benzersiz! özelliklerini durmadan abartarak anlatan, hatta eşsiz, benzersiz, biricik olduklarını ispat için yalanlara başvuran insanlar var mı etrafınızda?
Kızmayın onlara, çünkü durumları gerçekten vahim.
Yalan söyleyen hatta kendi yalanına inananların hastalığına "mitomani", bu insanlara da "mitoman" deniyor...
Durum vahim dedim çünkü mitomani; belli bir çıkar uğruna, çok sıkışmışlıktan veya durumu kurtarmak adına nadir başvurulan yalanları kapsamıyor.
Peki kimdir bu mitomanlar ve neden yalan söylerler?
Belki saçma gelecek ama amaç sadece ortamın "odak noktası" olmak, yani "dikkat çekmek"!
Uzmanlara göre dikkatleri üzerine çekmek için yoğun istek duyan kişi, bunu başarabilmek adına olayları abartmaya, dramatize etmeye başlıyor. Yalanlar değişiyor ama süreklilik hep var...
Psikiyatride bu bir hastalık ve tedavisi de var elbette. Gel gör ki, önce birinin mitomana "hastasın" diyebilme cesaretini göstermesi gerek.
"BENİ FARK ET LÜTFEN"
Peki "dikkat çekmek" nasıl oluyor da bir insanın en temel ihtiyaçlarından biri haline geliyor?
Yazının bundan sonrası sadece kişisel tahmin... İşin doğrusunu her zaman olduğu gibi uzmanlar biliyor ama bence bugünün yetişkin 'mitoman'ı; geçmişin "Beni fark edin", "Beni sevin", "Beni takdir edin" diyen çocuğu... Bu son derece kişisel saptamadan; çocukluğunda yeterince sevilip, ilgi görmemiş, yetenekleri takdir edilmemiş herkesin mitoman olacağını düşündüğüm sonucuna da ulaşmamak gerek elbette... Ama bu durumun türlü çeşitli sorunlara da yol açtığı bir gerçek.
Velev ki çocukken gönlümüze göre sevilmedik, ilgi görmedik vs... Peki ne yapacağız?
"Annem şöyle yaptı da ben ondan böyle oldum...", "Babam çok fenaydı o yüzden..." diyerek ergenler gibi sızlanacak mıyız? Hayattaki her çuvallamamızda ebeveynlerimizi mi işaret edeceğiz?
Bakın bunu ben söylemiyorum; uzmanlar, davranışlarının sorumluluğunu yüzde yüz almayan kişilere "yetişkin" demiyor.
ÇUVALLAMAK DA VAR!
Yetişkin olmayı başardığımızda işler biraz daha kolaylaşıyor aslında. "Neden?" sorusundan, "Nasıl?" sorusuna geçiş yapıyoruz ki, "sorun her ne ise" çözüm bu noktada başlıyor.
Kendi kendimizin ebeveyni oluyoruz bir bakıma. Yaralarımızı da, o yaraları iyileştirme yöntemlerini de hep yetişkinlikte öğreniyoruz.
"Bugün nasılsın?" diye sormayı öğreniyoruz kendimize...
Ve bunun gerçek bir ihtiyaç olduğunu...
Kalbi en iyi gözyaşının yıkadığını...
"Çok özel" olduğumuzu ve herkesin "çok özel" olduğunu...
Korkunun da, sevilme ihtiyacının da, çuvallamanın da bütün insanların ortak noktası olduğunu öğreniyoruz. Öğrendikçe de yalandan sıyrılıp gerçeğe yaklaşıyoruz...
"Yalandan mükemmellik" yerini "sahici kusurlara" bırakırken, aynada gördüğümüz yüzü daha çok seviyoruz.