Bir topluluğun; ümmetin, milletin, kavmin, kulübün, derneğin meşru hareket alanı diğerleriyle "iyilikte yarış"tır. Farklılıklarımız iyiliklerin artmasına vesile olacaktır. Aksi halde gücümüzün azalmasına ve yok olmasına hizmet edecektir
Prof.Dr. Himmet KONUR
Allah her insanı bir anne ve babanın çocuğu olarak yaratmış, birbiriyle tanışıp kaynaşsınlar ve iş birliği yapsınlar diye çeşitli topluluklar oluşturmalarını sağlamıştır. (Hucurat, 49/13)
İnsanoğlunun topluluk oluşturma özelliği her devirde farklı şekillere bürünerek devam etmektedir. Eskiden farklı topluluk denilince değişik inanç mensupları akla gelirken günümüzde sayılamayacak kadar çeşitli topluluk; dernek, kulüp vs. işin içine girmektedir.
İnsanoğlunun sosyal varlık olma ve sosyal yapılar oluşturabilme özelliği sağlıklı zemine oturtulmadığı takdirde gereksiz kavga ve çekişmelere hatta savaşlara sebep olabilmektedir. İşin bu boyuta varmaması için öncelikle Allah'ın bütün insanların aynı inanca, mezhebe, millete, kabileye, kulüp veya derneğe vs. mensup olmasını dilemediğini kabul etmek gerekiyor. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de birkaç yerde ifade edilir:
- Rabbin dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. (...) (Hud, 11/118-119)
- Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı. (...) (Nahl, 16/93)
- Allah dileseydi onları bir tek ümmet yapardı. (...) (Şura, 42/8)
Allah Teala böyle yapmadığına göre bu durumu kabullenmek gerekir.
Peki bu sosyal farklılık ve çeşitlilik hangi durumda anlamlı hale gelmektedir? Bu sorunun cevabı da şu ayet-i kerimede bildirilmektedir:
'BİRBİRİNİZLE YARIŞIN'
- Her toplumun benimsediği bir hareket tarzı vardır. Siz ise hayırlara yönelip (bu hususta) birbirinizle yarışın. (Bakara, 2/148)
Demek ki bir topluluğun; ümmetin, milletin, kavmin, kulübün, derneğin meşru hareket alanı diğerleriyle "iyilikte yarış"tır.
Bu çizginin dışına çıkarak farklılığı haksızlık, zulüm, kavga, terör ve savaş konusu haline getirenlere engel olmak gerekir. Bunun nasıl yapılması gerektiği bir başka ayette anlatılmaktadır:
- Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever. (Hucurat, 49/9)
Tarafların arasını düzeltmede riayet edilmesi gereken en temel ilke adalettir.
Yeryüzünde iyilik ile kötülük arasındaki mücadele her halükarda devam edip gidecektir. İyiliğin safında yer alanlara düşen "iyilik ve takvada birbiriyle yardımlaşmak ve haksızlığa uğrasalar bile hiçbir zaman adaletten ayrılmamaktır." (Maide, 5/2)
Adaletle hükmeden ve iyilikte yarışan toplulukları Allah Teala bir araya getirmeyi ve güçlendirmeyi vaat etmekte (Bakara, 2/148), aksine davrananların ise bundan zararlı çıkacaklarını bildirmektedir:
- Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal, 8/46)
Bu temel ilkelere uyulduğu takdirde farklılıklarımız iyiliklerin artmasına vesile olacaktır. Aksi halde gücümüzün, kuvvetimizin azalmasına ve yok olmasına hizmet edecektir.
Cemaatle namaz
İslam dini birlik ve beraberliğe büyük önem vermiştir. Günde beş vakit namazın bir arada eda edilmesinin teşvik edilmesi, haftada bir cuma namazının ve senede iki kez olan bayram namazlarının topluca kılınmasının gerekli görülmesi, müminlerin görüşüp halleşmelerine, birbirleriyle yardımlaşmalarına vesile olmak gibi bir anlam taşımaktadır. Bu bakımdan cemaatle namaz esprisi, oluşturulmak istenen birlik ruhunun hem bir göstergesi ve hem de o birlik ruhunun sağlamlaştırıcısı ve devam ettiricisi olmaktadır.
"Ve sen içlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir bölümü seninle birlikte namaza dursun, silahlarını da yanlarına alsınlar" (en-Nisa 4/102) ayetinde Allah Teala en zor zamanlarda bile cemaatle namaz kılmayı öğütlemiştir. Zor anlarda bile cemaatle namaz kılmanın teşvik edilmesi, normal zamanlarda cemaate riayet edilmesinin daha öncelikli ve önemli olduğunu da belirtmiş olmaktadır.
Hz. Peygamber cemaatle namazı teşvik sadedinde cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi veya yirmi beş derece daha faziletli olduğunu belirtmiştir. (Buhar"Ezan", 30; Müslim, "Mesacid", 42) Kendisi de hayatı boyunca cemaate namaz kıldırmış, hastalandığında ise cemaate katılarak Hz. Ebu Bekir'in arkasında namaz kılmıştır. Cemaatle namaz, içerdiği dayanışma ve yardımlaşma anlamı nedeniyle İslam'ın bir şiarı ve sembolü haline gelmiştir ve vazgeçilmez bir uygulama olarak öylece devam etmiştir.
Cuma namazı dışında en kuvvetli cemaat, sabah namazının cemaati, sonra yatsı namazının cemaati, sonra ikindi namazının cemaatidir. Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi." (Buhar"Ezan", 9, 32; Müslim, "Salat", 129, 131) Bir başka hadiste de "Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış sevabını alır. Sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır" (Buhari, "Ezan", 34; Müslim, "Mesacid", 260) buyurmuşlardır. (DİB)
BİR AYET
Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. (Cuma, 62/9)
BİR HADİS
"Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. (...)"
PROF. DR. MEHMET DEMİRCİÇocuk iftarı
Oruç en önemli ibadetlerimizden biridir. Oruç ayetinin sonunda "umulur ki takva üzere olursunuz" denir. (Bakara, 2/183) Yani orucun amacı "takva"yı gerçekleştirmektir. Takva çok zengin anlamlı bir kavramdır. Genellikle dilimize Allah'tan korkmak diye çevrilir. Buradaki korku vahşi hayvandan, tehlikeden korku gibi değildir.
Allah'ı çok sevdiği için, O'na layık olamamaktan korkmaktır. Anne babasını çok seven bir çocuğun, onları üzecek davranışlardan çekinmesi gibi bir şeydir. Kendini her an Allah'ın huzurunda hissederek, dosdoğru ve düzgün bir insan olma çabasıdır. Sorumlu, bilinçli ve duyarlı davranmadır.
RAMAZAN BEREKETİ
Ramazanının kültürümüzde önemli yeri vardır. Ramazan ayında ülkeyi dini-manevi bir atmosfer kaplar. Suçlar azalır, yardımlaşma çoğalır.
Ramazan etkinliklerinden biri de iftar sofralarıdır. Anadolu'da, evlerdeki iftar sofralarında misafir bulundurma adeti vardı. Özellikle yoksul kesimden kimseler gözetilirdi.
Şehirler büyüdü, bu geleneği uygulamak zorlaştı. Bunun yerine toplu iftarlar verilmeye başlandı. Şöhret ve reklam amaçlı olmadığı takdirde bunlar da iyidir.
Asıl konumuz çocuk iftarlarıdır. Ramazan kültürünün yeni nesillere aktarılması nasıl olacaktır? Çocuk iftarı bu konuda iyi bir araçtır. Çocuk iftarı dinimizi, kültür ve geleneğimizi yaşatmanın bir yoludur. Sıkmadan, zorlamadan, bir eğlence atmosferi içinde bu yapılabilir.
Bildiğim kadarıyla ilk çocuk iftarlarını, 1960'lı yıllarda mütefekkir-yazar Samiha Ayverdi (1905-1993) başlattı. Torunları vardı. Onların arkadaşları, komşu çocukları, yakın çevredeki eş dost çocuklarını evine çağırdı. Amacı fakir çocuklara iftar vermek değildi. Asıl gaye, çocuklara Ramazanı ve orucu anlatmak ve sevdirmekti. Onları bir birey olarak gördüğünü ifade etmekti. Onlara değer vermekti. Onları birbiriyle tanıştırmak, toplumsallaşmalarını sağlamaktı.
Şöyle yapılırdı: Zengin bir iftar sofrası ve duadan sonra, abdestler alınır, birlikte akşam namazı kılınırdı. Çocukların bir kısmı belki de ilk defa bunları görürdü. Bütün bunlar bir eğlence havası içinde, gülüşmeler, kıkırdaşmalarla olurdu.
EĞLENCELİ İFTAR
Namazdan sonra eğlenceler başlardı. Ramazan davulu, karagöz oyunları, pamuk helvalar.. Bu arada grup oyunları oynanırdı. Bilmeceler sorulur, bilenlere ufak hediyeler verilirdi. Mümkünse çocukların da katılacağı kısa bir orta oyunu oynanırdı. İlahiler söylenirdi. Kısa bir teravihle biterdi.
Ayrılırken herkese içine para ve şeker konmuş süslü bir kese verilirdi. Bunun adı diş kirası idi. Çocuklar mutlu bir şekilde ayrılırdı. Bunları unutmaları ve zaman içinde hatırlamamaları mümkün mü?
Anlatmaya çalıştığım ruhla yapılacak bir çocuk iftarını duyurayım: Türk Kültür ve Sanat Derneği geleneksel iftarı, bir açık mekanda olacak. Tarih: 9 Ağustos Perşembe.
İrtibat telefonları: 0232.243 07 78 - 0555.621 28 53.
7 Ağustos'a kadar haber verilmesi gerekiyor.
ESKİ RAMAZANLAR / MİNE ALACALI - KEMAL SAĞLAMSeyyahlar, iftarlardaki canlılığa şaşırıyorlardı
Eski zamanlarda Müslümanlar için ayrı bir önemi olan Ramazan ayı, ülkemizde bulunan yabancılar ve farklı ülkelerden gelen seyyahlar açısından oldukça ilgi çekici bir dönem olurdu. Ramazan günü sokakları sessiz ve sakin gören seyyahlar, akşama doğru, iftar vakti yaklaştıkça kalabalıklaşan, telaşlı telaşlı koşturan insanları görünce şaşırıyorlardı.
Hele top patladıktan sonra, caddelerin ve kahvehanelerin eski canlılığına kavuşması, gezginler için ayrı bir seyirlikti. Zaman zaman ülkemizi ziyaret eden yabancılardan birinin, ülkesine döndüğünde, gözlemlerini aktardığı 21 Mart 1886 tarihli "The Wichita Daily Eagle" adlı gazetede bir Ramazan akşamında Müslümanların yaşadığı telaş şu şekilde anlatılıyordu:
"Ramazan akşamları saat 20.00-21.00 arası belli sokaklar ve pazaryerleri hareketli görünümlerine kavuşurlardı. Genellikle şehrin ileri gelen zenginlerinin, beylerin ya da paşaların işlettikleri üst sınıf lokantaların heyecanlı kalabalığı, sokaklarda yiyecek satıcılarının, kalabalığın içinde nefeslerinin yettiği kadar "bardağı beş paraya!" diye bağırarak sapsız bardaklarda su satan sucuların telaşı, anın tadını çıkardıklarının da göstergesi idi."
"The Nautical Magazine"nin 1851 tarihli şubat sayısında ise "Shakings from Smyrna-İzmir'den Esintiler" başlıklı makalede ise yazar Ramazan ayında İzmir'de bulunduğu dönem edindiği bilgileri okuyucuya şu şekilde aktarıyordu:
"Bayram her yıl kutlanan Türk festivallerinden biridir. Şevval ayında yeni ayın gökyüzünde belirmesi ile başlar. Bu bayramın top atışları ve müzik eşliğinde başladığının duyurulması; ondan önceki Ramazan ayı boyunca, gün batımından gün doğumuna kadar özenle tutulan oruç zamanını sona erdirirdi.
Bayram kutlamaları her ne kadar bir gün ile sınırlı olsa da üç gün sürerdi ve kutlamalar Türklerin kullandığı 354 günlük kameri yıla göre 33 yıllık bir döngüde dört mevsime de denk gelirdi."
İdeal sahur sofrası kahvaltı gibi olmalı Hazırlayan: FİLİZ İÇKE -Sahurda kahvaltı şeklinde bir öğünü tavsiye ediyor musunuz?
Vücudumuzu oruca hazırladığımız sağlıklı bir sahur mönüsünün, kahvaltı ile büyük benzerlikler göstermesi gerektiğini belirten Diyetisyen Elif Çakırca, "Sahurda peynir, yumurta, süt, kepekli ekmek mutlaka tüketilmelidir. Ayrıca ölçülü olmak kaydıyla zeytin, bal, reçel, çorba ve çok yağlı olmayan hamur işi türü gıdalar da yenebilir. Ancak sahurda siyah çayı, idrar söktürücü özellikte olduğu için çok önermiyoruz. Çünkü çay çok içildiğinde vücudun su ihtiyacı artar. Ayrıca çayın içindeki tanen maddesi, besinlerden aldığımız demirin vücut tarafından emilimini azaltır. Bu da kansızlığa yol açar" diyor.
PROTEİNLER TOK TUTAR
Çakırca, oruç esnasında vücudu uzun süre ayakta tutacak olan besin grubunun da proteinler olduğunu dikkat çekerek, şunları söylüyor: "Proteinli ve lifli gıdalar uzun süre tok tutma özelliğine sahiptir. Bu nedenle 13-14 saat sürecek açlık öncesi sahurda süt, peynir, yumurta gibi protein kaynakları ile mideyi geç terk eden çavdar ekmeği, çorba, yulaf ezmesi ve salata gibi lifli gıdalar mutlaka tüketilmelidir."
Hafif ve sağlıklı sahur mönüleri
Orucun metabolizmayı yavaşlatması nedeniyle kilo alımına katkısını önlemek ya da en düşük düzeyde tutmak için, iftar ve sahurda alınan kalori miktarına dikkat edilmesi gerektiğini belirten Diyetisyen Elif Çakırca'nın hazırladığı örnek sahur mönüleri şöyle:
Mönü 1
* 1-2 dilim ekmek
* 2 dilim peynir veya 1 haşlanmış yumurta
* 5 zeytin
* Domates-salatalık
* Bir porsiyon meyve (örneğin bir elma)
* 1-2 ceviz veya 3-5 fındık
Mönü-2
* Bir bardak yağsız süt
* Bir dilim az yağlı, peynirli veya kıymalı börek
* Domates-salatalık
Mönü-3
* 1-3 dilim ekmek
* Bir kase kurubaklagil çorbası
* Bir kase yoğurt
* Sebze söğüş
Mönü-4
2 yumurta ile hazırlanmış yağsız omlet
Salata
1-3 dilim ekmek
1 adet elma