Lig maçları başlayınca hafta sonu bir başka güzel. Hafta içi gazeteleri genelde ajansta her sabah okuyorum. Fakat hafta sonları sabah kahvaltı sonrası hayatımın en güzel saatleri evde çay ve gazete okuma keyfi ile geçiyor. Her ne kadar toplum sosyal medyaya takılsa da gazete okuma haz ve tadı bir başka oluyor. Tüm gün akşam saatlerini, yani maç saatlerini bekliyorum rutin bahçe ve ev işleri ile. Maç saati gelip çattı mı değmeyin keyfime. Bu hafta yine Göztepe ve Altay maçları ve tabii Galatasaray maçı olmazsa olmazım. Maça saniyeler kala maç öncesi çok hoşuma giden bir reklam vardı. Sağlık Bakanlığı'nın tanıtımı "Aşı İçin Kolları Sıvayın", gerçekten son zamanların en etkileyici reklam spotu. Reklam metnini yazan ve yöneten fikir ustalarını kutluyorum. Onca zamandır 'Pandemiden kurtulmanın yolu aşı' diyoruz, fakat bu reklam spotu kadar etkili olduğunu sanmıyorum. Fikri üretenleri bir kez daha kutluyorum.
MASKELER FORA
Yukarıda da belirttim ya hafta sonu bir başka güzel diye. Bu güzelliklerin içinde önemli bir işim de pazara gitmek. Armağan Hanım'la pazar turu başka güzel oluyor. Özelliklede pazarcılarla olan diyaloğu. Geçen hafta 3 TL olan domatese ne oldu da 7 TL oldu kavgası gibi.
Pazarcının da çok hoş cevabı: 'Almazsan alma abla. Ben mi zam yapıyorum! Halde fiyatlar uçmuş' gibi söylemler... Tabii benim en çok dikkatimi çeken şey, bu pazarcılar neden maske takmaz? Onları Korona denen bulaşıcı hastalık hiç mi etkilemiyor ve sürekli konuşuyorlar. Dolayısıyla ağızdan çıkan her nefeste mutlaka bir bulaşma riski var. Buradan pazarcı esnafa bir seslenişim olacak. Sizler daha çok taşıyıcı ve bulaştırıcı olabilirsiniz. Lütfen maskenizi hiç yüzünüzden çıkarmayınız. Hatta pazar süresince maske ve eldiven öneriyorum. Tabii önce kendi sağlığınız için.
ÖĞRENCİYE NEDEN EV VERİLMİYOR?
Benim de üniversitede okuyan bir öğrencim var. Yurt sorununun ne denli önemli olduğunu bir veli olarak yaşadık. Yıllar önce büyük oğlum için Seydişehir'e gittik. Kayıt sonrası yurt ve ev aradık. Ev sahipleri kefil olmadan, hatta anne baba olmadan öğrenciye ev vermezler. Biz bulamadık, tekrar okul yurduna döndük. Okul yurdu koğuş sistemi. Tekrar dışarıda ev aradık. O dönemleri bir baba olarak hiç mi hiç unutmam. Şimdi Kıbrıs'ta okuyan oğlum var. Neyse ki üniversitesi özel yurtlar yapmış. Dubleks şeklinde müstakil. Çok pahalı fakat hem güvenli ve okula çok yakın. Bu yıl Kıbrıs`a giden öğrenciler de çok ciddi yurt sıkıntısı çekiyor. Evler çok pahalı. Yurtlar yeterli değil. Peki bu çocuklar ne yapacak ya da ne yapmalı? Şunu anlamış değilim, bir üniversite neden öğrenci sayısı kadar yurt yapmıyor? Bir üniversite sadece eğitim mi veriyor? Oysa ailesinden ayrı yaşayan bu gençler yemekten, çamaşıra, temizlikten her türlü detaya kadar özel yaşamlarında yalnız başlarına kalıyor. Biz bu gençlere önce barınma ve yaşam alanları sunalım, bunlar olmadan eğitimin ne anlamı kalıyor.