• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Marmaris mi, Maldivler mi? HAKAN URGANCI

Marmaris mi, Maldivler mi?

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 15.09.2013, 00:00
Şahenk'lerin Marmaris- Datça yolundaki D- Maris Oteli'nde iki gece kaldım ve hayran oldum.
Bir kez, minimal dizaynı ve gösterişe kaçmayan sade şıklığı ile bir kartal yuvasını andıran otelin en büyük marifeti bu değil. Kesinlikle değil. Şimdiye kadar hiç bir yazımda bir mekanı bu derece övdüğümü görmediniz, bundan sonra da göreceğiniz şüpheli...
Avrupa'da dört koya aynı anda hükmeden tek otel olma özelliği taşıyormuş. Otelin sahillerine üç gemi Mısır kumu dökmüşler. Daha önce Türkiye'de gördüğünüz ve beyaz sandığınız pek çok kumu unutun. Kum kum değil sanki sahile un kurabiyesini ellerinde ufalayarak yaymışlar!
Bu pudra inceliğindeki kum kesinlikle ısınmıyor, ayağınızı yakmıyor. Denizin ortasına kadar geldiği için gerçek turkuaz rengini yayıyor. Bu görüntü sahildeki palmiyelerle birleştiğinde gerçekten de Akdeniz'de olduğunuzu unutuyorsunuz. Hani gözünü bağlayıp adamı getirseniz, gözünü burada açsa, bu kıtada olduğuna emin olamaz. Maldivler size hiç bu kadar yakın olmamıştı...
Otelin büyük plajında iki dünya mutfağı restoranı var. Burada iskeleye çıktığınızda geceyarısına dek ring turu yapan motor botlar yanaşıyor ve size 'Hangi sahile gitmek isterdiniz efendim?' diye soruyorlar. İnsanın birden bir şımarıklık yapıp, 'Çek Kanlıca'ya!' diyesi geliyor...
Ana sahilin hemen yanındaki küçük plaj adeta bir cennet sahili! Sessizlik koyu dedikleri bu koyda yüksek sesle konuşmak bile yasak! Bütün yıl huzuru özleyenler için gerçek bir kaçış noktası.
Ortadaki plaj, 'Executive Beach' adını taşıyor ve sadece suit müşterilerine hizmet veriyor.
Sondaki, bir fiyord oluşturan plajda, harika balık restoranı Breeze ve bir de gece kulübü, Collesium hizmet veriyor.
Otelin çevresinde botla değil de karadan dolaşmak arzusundaysanız gün boyu golf arabaları hizmetinizde...
Gün batıminda bir saat, harika bir manzara eşliğinde klasik müzik dinleyebiliyorsunuz.
Otelin tek eksiği, zaten yüksek olan fiyatlarına eklenen astronomik yeme içme hizmetleri... (Ha, hak ediyor mu diyorsanız bence ediyor ama yine de uyarmış olayım.)
D- Maris'in en önemli özelliği sadece bunlar değil, son derece iyi eğitimli ve güleryüzlü personeli. Doğuş grubunun Türkiye çapında başka hizmet noktalarının da olmasının avantajıyla, sezonluk değil de tam zamanlı, kaliteli personel sahibi olmasının bunda etkisi büyük. 'Misafirimizin isteklerine hayır deme yetkimiz yok' diyorlar.
Mesela kahvaltıda garson aramak zorunda kalmıyorsunuz. Kimse, 'Bu benim işim değil. Ben sizin masaya bakmıyorum' demiyor. Komi de, restoran müdürü de isteğinize 'Memnuniyetle' yanıtını veriyor. Eh, bir tatilden daha ne istersiniz?
Eğer bütçeniz uyuyorsa, yüksek sezon dışı da olsa, -bir gece olsun- D-Maris'de kalın. Kendinizi ödüllendirin, beni de anmış olun.

Yalıkavak'ın halleri


Bodrum Yalıkavak maceramdan notlar:
Bu yazın en trendy plajı, Yalıkavak Moon Beach. Gittim, gördüm. Güzel bir deniz, ortalama bir servis. 125 TL. Harcama garantisi verirsen giriş ücreti yok ama istersen kişi başı 50 TL.'ye de girilebiliyor ama bu ücrete dahil bir şey yok. Burada tek dikkatimi çeken şey, bir baba ve beş yaşındaki kızı arasındaki dialog oldu.
- Naz hadi kızım artık çıkalım denizden...
- Ama babaaa!
- Yoruldum kızım. Çocuklar yorulmaz ama babalar yorulur.
- Biraz dahaaaa..
- Hayatım ama sen anlaşmalara hiç uymuyorsun. Anlaşılan gelecek ay Paris'e gitmek istemiyorsun...
Evet ben de dumur içinde izledim. Beş yaşında dondurma yiyememekle değil de Paris'e gitmemekle tehdit edilen çocuk ileride ne ister, varın siz düşünün...
Yalıkavak Marina'nın lüksünden etkilenmedim desem yalan olur. Bir Dubai, bir Fransız rivierası havası! Mermer kaplı bir marina, müthiş bir ışıklandırma, süper lüks yatlar, harika mağazalar ve Loft, Cipriani, Billioner's Club gibi birbirinden ünlü yeme içme markaları... Siz siz olun, gezmeye mutlaka gidin. Türkiye sahillerinde lüksün yeni tanımı Yalıkavak'ta...

Sezon sonunda Çeşme'den aklımda kalanlar

* Şehir dışından bir arkadaşına misafir olarak gelen çiftimiz, Çeşme'de ev sahipleriyle buluşmak istiyor. 'Sheraton'ın önünde buluşalım' deniyor. Misafir çiftimiz, otelin yerinin tarifini istemiyor. Ne de olsa küçücük Çeşme'de böyle bir oteli kime sorsalar gösterir, diye düşünüyorlar. Velakin uzun süre de bulamıyorlar... Buna inanabiliyor musunuz, (esnaf yerine sokakta gezenlere sordukları için) kimse tarif edemiyor. Çünkü sordukları kimse Çeşme'yi bilmiyor, herkes yabancı! (Hatta ben bu ironik durum üzerine, bir de Çeşme'nin bayram kalabalığından yakınan, ve aslında ziyaretçilere hak da veren bir yazıyı facebook'ta paylaşmıştım. Ankara'lı bir arkadaşım(!)dan 'Zaten siz İzmirliler, diye başlayıp da sonunda ucu faşistlik suçlamasıyla biten bir de fırça da yemiştim.)
* Alaçatı sokaklarındaki doluluk artık ana arteri, damarı tıkayan kolesterol gibi tıkıyor ve kan akışını resmen durduruyor. Alaçatı'nın 'Kurtarılmış Bölge'si Hacı Memiş mahallesi de yavaş yavaş Alaçatı istilacılarınca (tabii ben de dahil) keşfedilip talan ediliyor. Hatta esnaf, yüksek sesli müzik ve mafyoz yapılaşma endişesi içinde...
* Son olarak bu yaza damgasını vuran ve kısalığı nedeniyle ceplerinin av köpeği kulağı gibi sarktığı mini kot şortlardan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Giyim kuşam konusunda liberal de olsam genç kızımızın loblarının (!) yarısını açıkta bırakan bu şorta şort diyemeyeceğim de başka birşey diyeceğim, bunların adı şört olsun. Şört ne mi? 'Kızım ayıptır, şu poponu ört'ün kısası...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI