• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
İzmir’de çıkış yolu tek, demokrasiye inanmak... HÜROL DAĞDELEN

İzmir'de çıkış yolu tek, demokrasiye inanmak...

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 18.04.2012, 00:00
Doğma büyüme İzmirliyim ve bununla hep gurur duydum, duyarım, duyacağım. Çünkü benim İzmir'im hoşgörünün, laikliğin, sevginin, bağımsızlığın, inancın, Atatürkçülüğün başkenti olmuştur her zaman...
Yüreği hiç tersine akmaz İzmir'in...
Bu yüzden eleştiri alsa da, bildiği yoldan ilerler, amacına ulaşmak için de tali yollara sapmak yerine, kendi yolunu geliştirir, düzenler.
El etek öpmez, boyun eğmez.
Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresidir. O öyle geniş bir ufuk ki, çağdaşlığın simgesidir. Aydınlık bir geleceğin teminatıdır. Dinler arası kardeşliğin geçit noktası, 7000 yıllık bir kültürün bekçisidir. Yobazlığa asla geçit vermez.
Dostluklar burada filizlenir, başarılara kadeh kaldırılır.
Sözün özü İzmir, her yönüyle bir dünya kentidir.
***
Ancak, son yıllarda İzmir, bu olumlu, bu dünya kenti havasından uzaklaşmış görünüyor. Hayır kentleşme açısından söylemiyorum bunları...
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin çabalarına, emperyalizme, tutuculuğa karşı mücadelesine sözüm yok benim...
Yapılan yanlış yok mu var, kimin yok ki... Hatta bu konuda İzmir, en son eleştirilecek şehir bence...
Başkan Kocaoğlu, kenti borç tuzağına sokmadan, inatla, kararlılıkla mücadelesini sürdürüyor.
Üstelik buna bir de, mahkeme süreci eklendi; üzücü, yıpratıcı...
İktidar da "İzmir'i kazanmak için" yatırım planları yapıyor. Hatta kimi zaman Ak Parti iktidarıyla Başkan Kocaoğlu ortak projelerle işbirliği yapıyor.
Hiçbir şehirde görülmeyecek bir "İzmirli dostluğu" bu...
***
Benim vurgulamak istediğim nokta, duyarsızlığımız... Kent insanının, tersine bir tutuculuk içine girip, korku imparatorluğu yaratan bazı kişilerin oyununa gelmesi, iş yerine dedikodu üretmesi... Hoşgörüden, yardımseverlikten uzak bir bilincin yerleşmesi, gelişmesi...
İşte bu İzmir'i bitirir.
Çünkü İzmirli geçmişte, hiç kimseden, hiçbir zaman korkmadan, yılmadan, söylentilere kanmadan, "Efe" duruşuyla sorunların üstesinden geliyor, dedikodulara prim vermiyordu.
Bu İzmirli duruşuydu, övüncümüz, gururumuzdu.
Şimdi ise, hem kendimizi bitiriyor, hem de kenti parçalıyoruz.
Ben bunu derinden hissediyorum.
İzmirliler arasında işbirliği kalmadı, herkes birbirinin kuyusunu kazıyor, yaratıcı, yatırımcı olmak yerine destek beklemek moda oldu.
Başarılı olanın ayağından çekmek, sanki geleneksel bir tavır (!)
***
Çok yakın bir örneğini yaşadım ben, kısa bir süre önce... İzmir Gazeteciler Cemiyeti seçimlerine karşı listeden katıldım, her biri Atatürkçü, laik gazeteci dostlarımla...
Her birinin kişiliklerinden ve dünya görüşünden ne dün şüphe duydum, ne bugün, ne yarın şüphe duyacağım.
Ama yemediğimiz laf kalmadı; "cemaatçi" olduk, "Ak Parti'nin İzmir'de kurduğu tuzağın uygulayıcıları" olduk, "Cemiyeti ele geçirmek isteyen güçlerin adamları" olduk.
Oysa hiçbiri değildik, bu koca bir yalandı ama plan tıkır tıkır işledi.
Tek gerçek vardı; biz sadece "demokratik hakkımızı" kullandık, "daha iyi yönetiriz" inancıyla yönetime aday olduk. Ama üretilen "korku imparatorluğu", üzerimizden silindir gibi geçti.
Gazeteci dostlarımız da bu yalanan etkisinde kaldı.
***
İzmirliyim, bu şehir için hayatımı veririm; herbir köşesine hayranım, havasına, toprağına, özgürlük anlayışına, insanına, boyozuna, martısına, gevreğine, politik oyunlara boyun eğmeyişine...
Ama bu kente hayran olmak, onun bir dedikodu girdabında takılıp kaldığını görmemi ve yazmamı engellemez.
Hayat bir gözlemler zinciridir.
Yaşadıklarım gösteriyor ki İzmir, bir kaosun içinde... Giderek derinleşen bir kaos bu...
Çıkış yolu ise tek; demokrasiye inanmak... İlkesi de, Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık yolu.
Bu yol, aptalca tutuculuk değil sağduyu ve akılcılıkla örülü...
Daha ötesi yok.

GÜNÜN SÖZÜ
En anlamlı yemin, söz vermektir, en büyük intikam affetmektir. En adi söz hiç sevmedim demek, en güzel cevap gülüp geçmektir.
Victor Hugo

Üretken, savaşçı ama yalnız bir yazar...
Yıllar önce tanıdım Şadıman Şenbalkan'ı... Gazetemin editör kadrosunda çalıştı uzun bir süre, sayfa yaptı, köşe yazdı, fikirlerini Yeni Asır okurlarıyla paylaştı.
Bu arada kitap da yazıyor, bakış açısını, yazar kimliğini milyonlarla paylaşma tutkusunu yüreğinde yaşıyordu.
Gün geldi yönetimle anlaşamadı, Yeni Asır'dan ayrıldı. Dostluğumuz ise hiç tükenmedi, en zor günlerinde yanında olmaya çalıştım, o da benim...
Yıllarca işsiz kaldı. Bu süreçte hem maddi sorunlarla boğuşuyor hem de kanserle amansız bir mücadele veriyordu.
Üstelik, tek sevdiceği annesi de yıllardır parkinson hastası Şadıman'ın..
Bir kadın olarak, hem yalnız, hem yazar hem de kanser illetiyle boğuşmak kolay değildi. Ama pes etmedi, örnek bir mücadele verdi. Kanseri yendi ama bu hastalıktan kurtulmak kolay değil ki...
Yaşanan ufak bir sorunda yeniden peydahlanıyor vücutta...
Benim bildiğim üç kez tehlikenin eşiğinden döndü Şadıman, hepsinden de muzaffer komutan edasıyla çıktı.
Başarmıştı.
***
Bu süreçte sürekli üretti Şadıman, art arda hatta birisi senaryo olabilecek nitelikte fikir, roman ve şiir kitapları yazdı, eserlerini okuyucusuyla paylaştı.
"Umut Hiç Bitmiyor", "Öyleyse Humanist Değilim, "İzdüşüm", "Namuslu Namussuz Cennetinde", "Cumartesi Öyküleri", "Şehit Analarımızın Çığlıkları", "Hoşgeldin Ben Hoşçakal Sen" ve mayıs ayında çıkacak olan "Bencil Kırılmalar"...
Bunlar onun eserleri...
Üretmek onu ayakta tutuyordu. Ama bunlar için de mücadele vermek zorunda kaldı.
Hem yazar hem de kadın olmak, kadın dostu bir şehirde, İzmir'de kolay değildi. Çünkü kitaplarını basacak yayınevleri de ayrı bir sorundu, bu uğurda haklarını aramak yıprattı onu...
Emek verdiği her şey için yeniden, yeniden savaştı. Yoruldu, yıprandı. Babasından miras kalan ve hiç satmadığı CHP değerleri bile yalnız bıraktı onu...
Hep direndi, hep savaştı.
Belediye başkanlarının sık sık kapısını çalmak zorunda kaldı, bir kültür elçisi olarak destek istedi, kültürden "bi-haber" müdürlerle cebelleşti.
Bu yüzden kimi zaman itici oldu; çılgın, kavgacı ruhu da, kimilerine uygun zemin hazırladı. Bal tutup parmağını yalayanlar tarafından kolay vazgeçilen bir isim oldu.
Darbe üstüne darbe yedi.
***
Bir İzmirliyi, vefa ve kadın kenti İzmir yalnız bırakmıştı, iki üniversite bitirmiş aynı zamanda sosyolog olan, gazeteci olan, üretken bir kadını İzmirli çaresiz bırakmıştı.
Atatürk değerlerinin, cumhuriyet fikirlerinin yılmaz savaşçısı, Mustafa Kemal'in kurduğu partinin direnişçisi Şadıman Şenbalkan, geçen gün ağlıyordu telefonda...
Horlanmıştı, örselenmişti, gururu incinmişti, kendisini çaresiz hissediyordu. Kendisine destek vereceğini belirten bir belediye başkanının görevlendirdiği kültür müdürünün davranışları, bitirmişti yüreğindeki savaşçı ruhu...
***
Şadıman Şenbalkan İzmir için bir değerdir. Fikirleri, kitapları, insan mücadelesi ise örnektir.
Kimse PKK terörüyle mücadeleyi, "Şehit Analarımızın Çığlıkları" kitabında onun kadar gerçekçi anlatamadı.
Bir İzmirli yazarın ödülü, toplumsal değerlere sahip çıktığı, yüreğinde Atatürk'ü taşıdığı için çaresiz bırakmak mı olmalı?
Şimdi yakıştı mı bu bize?
Bir hemşehrin bu kadar sıkıntı yaşarken, yanında olmadıktan sonra, ölümünden sonra parklara adını versen ne yazar?
Allah kahretsin bu yobaz anlayışı...


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI