Açılış konuşmasını İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Galip Akhan'ın yaptığı panelde, medyanın gücü ve yürüttüğü algı operasyonları örnekleriyle birlikte ele alındı. Hüseyin Kocabıyık'ın tarihsel bir bakış açısıyla 1960'tan bu yana medyanın yürüttüğü algı operasyonlarını ele aldığı konuşmasında, 17-25 Aralık olaylarının paralel yapının medya gücünü kullanarak fütursuzca sürdürdüğü bir algı operasyonu olduğu ifade edildi. Paralel yapının medya, hukuk ve polis üçgeni oluşturarak "yeni" bir teknikle hükümeti devirme girişiminde bulunduğunu ve bunu da bir algı operasyonuyla tahkim ettiğini vurguladı.
Batı medyasının ve referansı Batı olan yerli basın yayın organlarının çizdiği Müslüman tipolojisini eleştirerek başladığı konuşmasında Osman Gökçek, kendi toplumuna oryantalist bir bakış açısıyla yaklaşan siyasal hareketleri eleştirdi. Medya'nın Müslümanları, eli sopalı, eğitimsiz ve çağdışı kıyafetlerle sunduğunu dile getiren Gökçek, gerçekle örtüşmeyen bu imajın küresel bir algı operasyonunun parçası olduğunu vurguladı.Habercilikten yazarlığa medyanın çeşitli kademelerinde 30 yıldır yer aldığı meslek hayatının 20 yılını etik meselelerle uğraşmakla geçirdiğini belirten Ahmet Tezcan, ülkemizin zorla başka bir medeniyet dairesine sokulmaya çalışıldığını ve bu nedenle de şizoid bir toplum haline geldiğimizi ifade etti. Yeni Türkiye'nin daha doğrusu yeniden büyük Türkiye'nin 'hak' ve 'adalet' kavramları etrafında inşa edilmesi gerektiğini vurgulayan Tezcan, ülkemizdeki değişim sürecinin yüzyıllardır ihmal edilen 'öz'ün yeniden ihyası olarak okunabileceğini de sözlerine ekledi.
Darbeler algı operasyonlarıyla birlikte yapıldı
Ülkemizde yaşadığımız bütün darbeler, algı operasyonlarıyla birlikte yapılmıştır. Bu sebeple 1960 ve 1980 askeri müdahalelerini analiz ettiğimizde, medyanın yürüttüğü algı operasyonuyla darbe şartlarının hazırlandığını görebiliriz. Dönemin gazetelerinde merhum Menderes hakkında atılan manşetleri hatırlayalım. 1960'larda yapılan medya manipülasyonları, aynı şekilde 1980 darbesinde de tekrarlanmıştır. Bizim kuşağın yakinen şahit olduğu 28 Şubat Postmodern Darbesi ise, tamamıyla medyanın yürüttüğü algı operasyonuyla gerçekleştirilmiştir. Merhum Erbakan'ın Başbakanlıkta dini liderlere yemek vermesi gibi sıradan bir olay, büyütülüp günlerce manşetlerde kalmıştır. Laikçi kesimin hassasiyetlerine sahip iktidar ortağı Tansu Çiller bile süreci engelleyememiştir.
Medya siyaset mühendisliğine son vermeli
Türkiye'de yaşananlar bize göstermiştir ki; medya asıl işi olan halkı bilgilendirmek görevini bir yana bırakmış ve manipülasyonlarıyla siyaseti dizayn etmeye yönelmiştir. Özellikle 1960 ve 1980 darbelerinden sonra medya sektörü, sistemden rant devşirmek için vesayet sistemiyle işbirliğine girmiştir. Böylece 1960'tan günümüze medya, belirli siyaset çevreleriyle iç içe varlığını sürdürmüş ve vesayet kurumlarının da desteğiyle asıl işinin dışına çıkmıştır. Medya patronlarının yalılarında hükümetler kurulmuş, siyaset mühendisliğine soyunulmuştur.
Yeni Türkiye'yi birlikte inşa ediyoruz
Üniversite ile sendikanın bir araya gelip milletimizin geleceğine dair meseleleri müzakere masasına yatırmaları, ülkemizin geleceği adına sevindirici bir gelişmedir. Memur-Sen bir yandan kamu çalışanlarının haklarını iyileştirme mücadelesi verirken, diğer yandan da ülkemizin demokrasi kültürünün gelişmesi için bu tür bilimsel ve kültürel faaliyetler yapmaktadır. Memleket sevdalısı kamu çalışanları olarak bizler, sosyal adaletin tesisi, insan hakları ve demokrasinin ilerlemesi için Yeni Türkiye vizyonunu destekliyor ve bu uğurda kamuoyunu bilinçlendirmeyi sosyal sorumluluk olarak görüyoruz.