• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Yıkılmadım ayaktayım FİLİZ ÖZKOL

Yıkılmadım ayaktayım

filizozkol@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09.11.2020, 00:00

'Deprem' sevimsiz bir kelime.
Nerede yaşanırsa yaşansın hepimizin tek yürek olduğu konulardan biri. Yaşadığımız sürece yaşımız kaç olursa olsun hepimiz ufak çapta bile olsa şahit olduğumuz bir gerçek. Çocukluğumdan beri en korkulu rüyamdır. Tabii hepimizin. Kim bir anda evsiz barksız kalmak ister. Hele yakınlarıyla vedalaşamadan ne olduğunu anlayamadan bu dünyadan göç etmek kabul edilecek bir durum değildir. Doğal afetlerden kaçmanın mümkün olmadığını hepimiz idrak etmiş durumdayız.

Okul yıllarında okuduğumuz çoğu zaman masal gibi dinlediğimiz olayları yaşayıncaya kadar pek ciddiye almayız.
Coğrafi anlamında tarifi nedir depremin?

Deprem, yer kabuğundaki sismik hareketler neticesinde ortaya çıkan fay kırılmalarının oluşturduğu sarsıntıları olarak tanımlanmaktadır. Deprem oluşumu, fay hatları üzerindeki enerji birikimiyle ifade edilebilir. Depremin pek çok türü de bulunmaktadır.
Levhaların birbirini itmesiyle oluşan deprem, tektonik, volkanik ve çöküntü olarak türlere ayrılabilir.

Deprem hepimizi esir eden ve psikolojimizi yerle bir eden bir duygu olduğu için yine her zamanki gibi uzmanlarımızın görüşüne başvurmak istedim. Fobi oluşturan bu duygudan kurtulmak o kadar da kolay değilmiş.

Özellikle deprem bölgelerinde yaşayanların birçoğunda deprem korkusu yani seismophobia görülebiliyormuş. Depremlerden aşırı korkma durumuymuş.

Neredeyse hepimiz kontrol edemediğimiz için doğa olaylarının olumsuz sonuçlarından korkmamız aslında son derece sağlıklı bir duyguymuş. Çünkü büyük ölçekli doğa olayları can ve mal kaybına neden olmakta ve ölüm korkumuzu tetikliyormuş doğal olarak. Ancak Sismophobisi olan kişiler, bizlerin hissettiği deprem korkularından çok daha büyük ve güçlü duyuyormuş. Öyle ki çoğu zaman hastaların günlük yaşamlarına müdahale edecek durumda olup ruhsal dengelerini yitirecek duruma gelebiliyormuş. Birçok hasta deprem anında ya kaçamazsam - kurtulamazsam, ya ölürsem veya göçük altında kalırsam şeklinde paniklemeyle günlük hayatlarını devam ettiremiyorlarmış.

Deprem bölgesinde sağlık birimlerine acil başvuran hastalarda baş, mide, göğüs ağrıları, çarpıntılar, nefes darlığı, Kolit, astım, baş dönmesi belirtileri sık rastlanıyormuş.
Bu belirtiler psikosomatik belirtiler olup, beynin stres salgıları salgılamasının organlarda yaptığı işlev bozukluğu ile ilgiliymiş.
Kişinin ağrısı tedavi edilirken ruhsal durumu da tedavi edilmeliymiş.

Dünyanın her yerinde her zaman doğal afetler oluyor ve ateş düştüğü yeri yakıyor. Bize uzak olanları izlerken küçük 'ahlar, vahlar' geçiştirebiliyoruz. Hiçbir şey uzaktan izlendiği gibi olmuyor maalesef.
Yaşandıktan kısa bir süre unutuluyor ama acının ortasında kalanlar izlerini bir ömür boyu taşıyorlar. Hele yakınlarının ölümleriyle sonuçlanmışsa.
Sözü tabi ki, İzmir depremine getirmek istiyorum. Üstelik İzmirli ve Bornovalı olduğum için onların ateşi benimde içimi yaktı kavurdu. Yüreğimde ruhumda hissettim yaşananları. Elbette bunlarda unutulacak.
Yaralar sarılacak hayatta kalanlar birbirlerine destek verecek. Sonuçta hepimiz faniyiz. Korkunun ecele faydası yok desek te, göz göre göre de ölmeyi kimse istemez.
Geçmişlerden çok sevdiğimiz bir Mahsun Kırmızıgül şarkısıyla yazımı bitirmek istiyorum. "Yıkılmadım Ayaktayım" Fakat naçizane vatandaş olarak bir şey daha müteahhitlere hatırlatmak istiyorum. Canımız size emanet. Bizi koruyun lütfen. Hepimize geçmiş olsun. Sağlıcakla kalın İzmir.
Yıkılmak için mi kurulur hayaller? ( anonim)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI