• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Seviyorsan git karış bence! NİL KUYUMCU

Seviyorsan git karış bence!

nil.kuyumcu@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 26.01.2016, 00:00
Bir adam...

Hani Karun kadar zengin derler ya...

İşte bu kelimenin birebir karşılığı...

Beyaz Türk mü? Evet...

Peki bu adam hayatını nasıl kaybetti? 

Evinde spor yapıyordu.

Kendine çok mu yüklendi, mide küçültme ameliyatının bir etkisi mi bilemiyoruz ama kalp krizi geçirdi.

Türkiye'nin "mega kenti" İstanbul'un en lüks bölgesinde yaşayan Mustafa Koç için ambulans çağrıldı.

Kural belli.

Ambulans, hastayı en yakın hastaneye götürür.

O zengin adam, yoksul sınıfın da tedavi gördüğü bir hastanede kaybetti yaşam savaşını.

Sonrasında gelen ambulans helikopter, kendi lüks hastanesinde verilen geri getirme çabaları boştu.

Koç, yaşadığı hayatla taban tabana zıt bir yerde hayatını kaybetmişti. 

Birkaç ruh hastası haricinde herkes üzüldü.

Benzer sorular yinelendi: "Nasıl böyle bir hata yapılır, neden yanında bir sağlık ekibi yoktu, tetkikler yapılmadı mı?"

Benim zihnimi en çok meşgul eden soru başkaydı.

Ne Türkiye'nin sağlık sistemini sorguladım ne de Koç'un kendi hayatını hiçe sayan hatalarını...

Ben bugünlerde "aynayı" kendime çevirmeye daha yakınım.

Belki de ondan, bilemiyorum...

Şu soruyu tekrarlayıp, filmi sürekli geri sardım: 

Niye o çok güzel gözüken tablodaki sevdikleri onu engelleyemedi!

O güçlü baba, erkek kardeşler, aşkla evlendiği kadın, çocukları ve bilmediğimiz diğer sevenleri...

Bu sonun geleceği belli değil miydi?

Para, ölümsüzlüğü satın mı almıştı? 

Onları mı suçluyorum?

Hayır!

Farkında olmadığımız bir gerçekle yüzleşiyorum belki de... 

Şu cümleler size de tanıdık geliyor mu?

- Çok sıkılıyor emniyet kemeri takmaktan. KARIŞMIYORUM!

- Geçen gün zeytinyağlı yemek pişirdim yemedi. İlla et istiyor. İSTEDİĞİNİ YAPIYORUM.

- Bırakmıyor sigarayı. Bari bir pakete indir diyorum yapmadı! Bir keyfi var. SES ETMİYORUM. 

Sizin de çevrenizde var mı, "kendi haline bıraktığınız" sevdikleriniz.

Niye karışmıyoruz onlara?

Vıdı vıdıcı gözüküp, sevgilerini kaybetmekten mi korkuyoruz?

Yoksa Türk'e bir şey olmaz mı?

Sahi, bir şey olmaz mı...

Takmadığı bir emniyet kemerinin bedelini ağır ödeyebileceğini hesaba katmıyoruz...

Önüne koyduğumuz yağlı yiyeceklerle onu her gün zehirlediğimizi...

Tanrım! Sevgimizi göstermek için arada marketten sigara aldığımız da oluyor değil mi?

Yazık bitmişti paket, sevinir şimdi? 

Peki şu soru da sorulabilir:

"İyi de çocuk mu? Kendi kararlarını kendisi veremiyor mu? Ben 'sevdiği' kişiyim, annesi veya babası değil!"

Bak, cevap sorunun içinde...

Sen, sevdiği kişisin...

Bırak, kızsın...

Emniyet kemeri taktığı için o yolculuk huysuzluğu ile geçsin... Yolculuk bitince gözlerinin içine bak, "Ben seni çok seviyorum" de...

Sinirden çatlasın, sen zeytinyağlı yemek pişir, önüne salata koy... "Zayıflarsan daha mı çekici olacaksın merak ediyorum" diye bir öpücük kondur...

Evdeki bütün sigaraları gözünün önünde suyun içine at... "Kıskanıyorum benden başka alışkanlığın olmasın. Hem bak ben ne kadar zararsızım" diye en şirin halinle gülümse. O an gözüne tam bir psikopat ve zararlı gözükeceksin ama risk budur! Sen yap!

Kolundan tut, sağlık kontrolü için hastaneye götür. Gitmezse, sokakta önüne yat. Yerlerde tepin. En fazla "deli mi bu" diye düşünür. Hastaneden çıkınca, otur izafiyet teorisinden falan bahset, akıllı olduğunu ispatla ne bileyim?

Yani ben diyorum ki...

Seviyorsan karış bence!

Geç kalmadan...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA