• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Teröre lanet olsun

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 19.08.2016, 00:00

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Allah'ım!
Gündemi bu kadar hızlı değişen başka bir ülke var mıdır? Televizyonu ne zaman açsak 'son dakika' haberleri ile karşılaşıyoruz. Cep telefonumuza her an bir 'son dakika' haberi düşüyor.
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz 'Mercimek teyze' olarak tanıdığımız Prof. Ayşe Baysal'dan söz etmek istiyordum aslında bugün. Beslenme uzmanı olarak tanıdığımız isimlerden biri. Türkiye'nin ilk diyetisyenlerinden biri de diyebiliriz. 80'li yılların sonunda televizyondan sık sık mercimeğin öneminden söz eder ve mercimekle yapılacak yemek tarifleri verirdi.
Zira o yıllarda gereğinden fazla mercimek fazlalığı vardı TMO'nde.
Bu stoku eritmek için bir kampanya başlatılmış ve Ayşe Hoca mercimeğin besin değerinden söz ederek genelde sadece çorba olarak yararlandığımız mercimekten yüzlerce yemek yapabileceğimizi bıkıp usanmadan anlatmıştı.
Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyelerindendi Ayşe Baysal. Ülkemizde Beslenme ve Diyetetik alanının yapılanması ve gelişmesi, diyetisyenlerin ve akademik kadroların yetişmesinde yoğun emek vermiş bir isimdi.

SİLBİÇLİ BEŞİK VE BAYSAL

Konya Ermenek'in bir köyünde doğmuş Ayşe Baysal. Anadolu'da bebek bezinin olmadığı zamanlarda bebeklerin yatırıldığı ortasında delik bulunan 'Silbiçli Beşikler'de büyümüş. Hayatını anlattığı kitabının adı da bu: 'Silbiçli Beşik'. Zayıf olduğu için köyde işe yaramaz düşüncesiyle İvriz Köy Enstitüsü'ne gönderilen, daha sonra yolu Hacettepe Üniversitesi ve ABD'ye düşen ve beslenme bilimi konusunda doktora yapıp ülkemizde toplum odaklı beslenme bilimi çalışmalarının öncüsü olan bir kadın Ayşe Baysal. Bu kadarı bile köy enstitülerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini anlatmaya yetiyor. Bir köy kızı tüm Türkiye'nin tanıdığı bir beslenme uzmanı olabiliyor.
İşte bu yazıyı yazmak için oturmuştum bilgisayarın başına ki Elazığ'da yaşanan patlama haberi düştü televizyon ekranlarına.
Anne ve baba memleketi Elazığ.
Benim de doğduğum şehir. Akrabalar yaşıyor, dayılar, yengeler, kuzenler, onarın çocukları... İnsan ister istemez önce yakınları yok ölenler ve yaralananlar arasında diye seviniyor ama kısa sürüyor bu sevinç hali. Ölen ve yaralananlar da birilerinin canı, yakını. Onların da sevdikleri var. Ve onlar üzülüp ağlıyorlar şu anda.

AH O ÇOCUKLAR!

Of Allah'ım ne zaman bitecek bu acılar, üzüntüler? Zaten bir sürü düşmanımız var, onlarla savaşmak yerine neden birbirimizi öldürüyoruz? Neden kendi kendimizi baltalıyor ve güzelim ülkemizi bir kan gölüne dönüştürüyoruz?
Yine şehit olan polisler. Hayat kavgası veren, sevdiklerini mutlu etmek için çabalayan gencecik insanlar. Dul kalan gencecik kadınlar. Babasız kalan küçücük çocuklar.
Ah o çocuklar. Babalarının cenaze törenlerinde ne olduğunu kavramaya çalışan çocuklar. Babalarının resimlerini görünce sevinen ama herkesin ağladığını görünce sevinçleri kursaklarında kalan çocuklar. Ve Utku gibi daha beş yaşında hayata veda eden çocuklar.
Dünden beri internette Halep'teki saldırılarda yaralanan küçük bir kız çocuğunun görüntüsü tıklanıyor. Tüm vücudu toz içinde kalmış küçük Ümran'ın. Şaşkın.
Daha doğrusu şokta. Ambulansa koymuşlar. Şaşkın şaşkın bakıyor etrafa, ellerine. Silmeye çalışıyor. Sonra başka çocuklar taşınıyor ambulansa.
Yeter artık! Ortadoğu'nun kaderi güne kanlı saldırılarla uyanmak olmamalı. Ülkemiz bu batağa saplanmamalı. Teröre lanet olsun. Ama unutmayalım ki bu terör saldırısından öte bir şey. Küresel bir saldırı altındayız. Hepimiz uyanık olmalıyız.
Vatandaş da, ülkeyi yönetenler de...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA