ABD'de son günlerde ülke çapında yaşanan ırkçılık olayları giderek tırmanıyor.
Dünyanın süper gücü olarak nitelenen ABD'de böyle cahiliye döneminden kalma vahşice olayların yaşanması, bundan 1400 küsur yıl önce gelen dinimiz İslam'ın insanlığı nasıl aydınlattığını ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hak yolda olduğunu gözler önüne seriyor. Kölelik düzenini kaldırıp insanlara ırk veya rengine göre muamele edilmesine karşı çıkan Cihan Peygamberi Hz.
Muhammed (s.a.v.) "Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen de bizden değildir." (Ebu Davud/Edep/111-112) buyururken hayatı da bu konuda birçok örnekle doludur. Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in müezzini Bilâl-i Habeşi ve sahabeden Ebû Zer el-Gıfârî (r.a) tartışmışlardı. Tartışma esnasında Ebû Zer, siyahî olan annesinden dolayı Hz.
Bilâl'i küçümseyip ayıplamıştı. Buna oldukça üzülen ve içerleyen Hz. Bilâl, Allah Resûlü'ne bu durumu şikâyet etmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz, Ebu Zer el-Gıfari'yi çağırarak ona şöyle serzenişte bulundu: "Ey Ebû Zer!
Bilal'i siyahi annesinden dolayı mı küçümsüyor ve ayıplıyorsun? Demek ki sen, kendisinde hâlâ cahiliyeden kalıntı bulunan bir kimsesin." (Müslim Eyman 38). İşte bu hadisede görüldüğü gibi İslam, insanları rengine göre ayırmıyor.
Ayrımcılık yapanı ise kınıyor.
ÜSTÜNLÜK TAKVA İLEDİR
Cahiliye döneminde insanlar etnik kökeni, mensup oldukları kavim ve kabileleriyle övünürlerdi. Haksız da olsa kabilesini savunur, kendilerini başkalarından üstün görürlerdi.
Irk ve renginden dolayı insanlar hor ve hakir görülür, toplumdan dışlanır ve aşağılanırlardı.
İslam'ın en önemli özelliği, bir ırkın başka bir ırka üstünlük taslamasını ortadan kaldırmış olmasıdır.
Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın çocukları olmakta eşitlenen insanların, soy ve soplarını, etnik kökenlerini esas alarak birbirlerine karşı üstünlük iddiasında bulunmalarına İslam asla cevaz vermemiştir. İnsanı, Allah katında üstün ve değerli kılan ve de ahiret saadetine ulaştıracak olan husus ait olduğu ırk, mensup olduğu soy, sahip olduğu ten rengi, konuştuğu dil değildir. Peygamberimizin ifadesiyle "Tutum ve davranışları kendisini geri bırakan kimseyi, soyu sopu, kabilesi ileriye götürmez." (Tirmizi/Kıraat/10). Kıyamet günü de insanlar ırklarından değil, inanç ve amellerinden hesaba çekileceklerdir. İnsanlar Allah'ın huzuruna geldiklerinde herkes kendi ameliyle baş başa kalacak, soy sopun hiçbir önemi olmayacaktır.
Peygamberimiz (s.a.v) bu gerçeği Veda Hutbesi'nde şöyle dile getirmişti: "Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arab'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab'a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır."
ALLAH'A BÜYÜK SAYGISIZLIK
Günümüzde de İslâm kardeşliğinin önündeki en büyük engellerden biri ırkçılık ve ayrımcılık zihniyetidir. Bu anlayış, dostluk ve kardeşliğin yerine kin ve nefreti, adalet ve merhamet yerine zulüm ve haksızlığı, birlik ve beraberliğin yerine ayrımcılığı getirir. Irkçılık, esasında hem insanlığa karşı işlenen bir suç hem de Allah'a karşı bir saygısızlıktır. Bu nedenledir ki dinimiz İslâm, bağnazlık, asabiyet ve ırkçılığı tüm unsurlarıyla reddetmiştir.
Hal böyleyken, bu cahiliye anlayışı sebebiyle tarih boyunca İslâm coğrafyasında düşmanlık ve husumet, kin ve nefret, kan ve gözyaşı hiç eksik olmamıştır. O halde gelin, zihin ve gönül dünyamızı İslâm'ın yüce hakikatleriyle tezyin edelim. Kendimizi dinimizin onay vermediği bağnazlık, asabiyet ve ırkçılığa asla mahkûm etmeyelim. Irkçılığın, Kur'an'a, Peygambere gönül veren müminlere yakışmadığını bilelim. Peygamberimiz (s.a.s)'in "Irkçılık, zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır" hadis-i şerifini hiçbir zaman unutmayalım.