• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Fatih, Süleyman’ı dövebilir mi? HAKAN URGANCI

Fatih, Süleyman'ı dövebilir mi?

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06.10.2013, 00:00
Geçtiğimiz senelerde bir ilk yapım olarak Türkiye'yi ayağa kaldıran, senaryosu ve oyuncularıyla olay yaratan, hatta siyasetin de ilgi ve tepkisine mazhar olan (Bakınız, 'ecdadımız at sırtından inmiş midir, bayağı bildiğin sevişmiş midir' polemiği) Muhteşem Yüzyıl, süratle kan kaybetti. Senaryo gereği Pargalı'nın infazıyla, Yalabık'ın oyunculuğunun diziye katkısını gördük. Ardından Uzerli'nin aile bunalımı sonucu kadrodan ayrılması ve Vahide Perçin'in (başarılı bir oyuncu olmakla birlikte) Hürrem karakterine uzaklığı son darbeyi koydu. Dizi, artık eski temposunda değil, finale erebilme istek ve alışkanlığı ile izliyoruz.
Tabii muhafazakar kesimin adeta lanetlediği (Ne yani, Osmanlı hareme teslim mi olmuş yani!) dizi, tarih kitaplarının ve romanlarının tekrar favori olması gibi önemli bir hayıra da hizmet etti. Pek çok tutulmayan Osmanlı yapımını da cesaretlendirdi. Bunların son halkası, yeni dizimiz, Fatih!
Bir yanda daha çok kadınları ve kendisini 'modern' olarak tanımlayan ve kent kültürünü temsil eden kesimi hedefleyen Muhteşem Yüzyıl.
Öte yanda kılıç şakırtısı ve erkek narası isteyen, 'Kara Murat-Malkoçoğlu' hayranı olan muhafazakar kesimin gözdesi Fatih.
Bakalım sadece mimiğe dayalı, abartısız oyunculuğu ile deneyimli Halit Ergenç'in sessiz gücü Süleyman, Mehmet Akif Alakurt'un erkeksi ve hafif maço oyunculuğu ile başedebilecek mi?
Anlaşılan yaşlanmış Süleyman, 'Son Dem'inde, sadece oğlu şehzade Mustafa'ya değil, büyük dedesi genç (!) Fatih'e karşı da kılıçları çekmek zorunda kalacak...

Prensesin ölümü

Yaşamıyla olduğu kadar ani ölümüyle de bir popüler kültür ikonuna dönüşen Lady Diana'nın Naomi Watts tarafından başarıyla canlandırıldığı Diana isimli filmi izledim.
Film, Diana'nın Charles'dan ayrıldıktan sonraki yıllarını anlatıyor ve son aşkı Pakistanlı kalp cerrahı Khan ile olan ilişkisine odaklanıyor. Biyografi türünde olmasa da filmin sordurduğu sorular önemli ...
Diana, aslında, sadece Dodi El Fayed'le (ki görünüşe göre onu da aşkı Khan'ı kıskandırmak için yapmış) paparazzilerden kaçarken kaza geçirerek ölmüş değil. Filmde, prensesin ölümünün çok önceden içinde yaşadığı yalnızlıkla gerçekleştiğini anlıyoruz. Yani ne yazık ki, prenses, beyin ölümünden önce kalben ölmüş.
Önce öz annesinin terkettiği, sonra bir kraliyet ailesi tarafından 'kulübe'(!) kabul edilen, kocası tarafından aldatılan, ayrılığından sonra da muhafazakar bir Pakistanlı ailenin, 'Kaldıramayacağı bir yük' olarak görülen 'dişi kaplan' Lady Di, ne İsa'ya, ne Musa'ya yaranabilmiş. İçinde bulunduğu lüks saraylara sığmayan yalnızlık, sonunda merhametli davranıp bir kaza neticesinde acısına (!) son vermiş.
Bu filmle, şans kavramı da bir kez daha sorgulanabilir oluyor. Pek çok ünlünün olduğu gibi bir prensesin de özel hayatı bu kadar kamuya açık mı olmalı? Şöhretin ne ağır bir bedeli var! Tüm dünyanın sevgisini kazanabilmiş biri, bu derece yalnız olabilir mi? Koca bir dünyanın ilgisi, tartıya konduğunda bir sevgilinin ilgisinden hafif çekebilir mi? Ki, çekiyor.
Güçlü ve gözönünde bir kadına, -hele hele bir prensese- aşkını sunabilecek özgüvene sahip kaç erkek çıkabilir bir ülkeden? Zaten başlıbaşına bu açmaz bile, Lady Di'yi -ister istemez- tüm dişiliğine rağmen, bir erkeğin rolüne itiyor ve deyim yerindeyse, doktoru kendisi tavlıyor. Bir erkek olarak kendisini bir prensese layık görebilsin diye egosunu okşuyor, köpürtüyor. Tabii roller böyle sağlıksız bir şekilde değişince kadınsı kaprisleri yapan da Pakistanlı doktor oluyor.
Nihayetinde toplum, çok sevdiği prensesini bir başka sevgiliyle paylaşamıyor ve magazin denen celladın elleriyle kurban ediyor. Pek çok kadın, içindeki prensesi toplum baskısına kurban vermiyor mu aslında? Asıl soru, budur. İyi uykular, prenses...

Bardağa dikkat!

İkili ilişkilerin tümünde (kadını erkeği, dostu eşi farketmez) bazı taraflar, insanların birden çıldırdığını ve durup dururken terkedildiklerini, haksızlığa uğradıklarını iddia ederler. Görünürde haklıdırlar. Belki dışarıdan bakarken de öyle... Düne kadar buna katlanıyordu, şimdi ne oldu da birden eşinin davranışlarına tahammülü kalmadı, yoksa cesaret hapı mı içmiş, derler. Aman canıım, tek bir hareketiyle de insana böyle ağır bir ceza kesilir mi, derler..
Yahu kardeşim, iyi de, her bardağın dolup taştığı bir an vardır ve bardağı taşıran hep bir tek damladır, o da sonuncusudur. Bardağı taşırmamak mümkündür. Elbette tam zamanında çekerek... Peki, bu nasıl mümkün olabilir? Bardağın taşacağı anı farkederek. Bunun için de de kahin olmak gerekmiyor.
Herkes, bardağının taşmaya başladığının sinyallerini verir, tabii bakmayı bilene.. Beraber olduğun arkadaşına, sevgiline dikkat kesileceksin. O zaman bardağı taşmadan yakalayabilirsin. Ama su doldururken aklın başka yerdeyse, sırf elinin altında diye bardağa bakmıyorsan, eh o bardak taşacak, yerleri de elbette sen sileceksin. Ne yap yap, o bardağa dikkatli bak!

Yeni sezon başlıyor!


Ne diziler yeni sezonuna başladı, hiçbirini onu özlediğimiz kadar özlememişiz. Komedi, intikam, dram, tekmili birden. Bütün dizilerden heyecanlı. Hep günceli takip ediyor, senaryo hiç sarkmıyor. Üstelik reklamlarla kesilmiyor. Yaşasın Meclisin yeni sezonu!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI