• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Gördes Anadolu Lisesi Türkiye’ye örnek olsun HÜROL DAĞDELEN

Gördes Anadolu Lisesi Türkiye'ye örnek olsun

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 25.04.2012, 00:00
Önceki gün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ydı. Sevgiyle kutladık, minnetle andık. Hayatımızdaki en özel insanın, bize bağımsızlık aşılayan, özgürlüğü kana kana içmemizi sağlayan eşsiz bir liderin, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini çocuklara adayan bir devlet adamının, Atatürk'ün armağanıdır bu özel gün.
Dünyada tek, tarihte tek...
Yeryüzünde hiçbir lider, çocuklara bu kadar güvenmemişti. Ama ondan sonra gelen kuşak ne yaptı yanlış eğitim politikalarıyla, yaz boz tahtasına çevirdik her şeyi...
Bizden önceki kuşak da "büyüğe saygı" nidalarıyla büyüdü, bizler de... Her ne kadar önüne geçebilmeye çalışsak da bizler de aynı hatalara düştük...
Çocuğa güvenmediğimiz gibi, eleştirdik, aşağıladık, susturduk.
Sanki geçmişte hiçbir çocuk dışarı bakamazmış gibi, sanki geçmişte hiçbir çocuk sınıfta kıpırdanmazmış gibi, günümüz çocuklarına da en büyük kötülüğü yaptık.
"Hiperaktif" tanısı koyduk, hapladık, uyuşturduk.
***
Oysa o daha çocuktu, elbette kıpırdayacaktı, elbette duygularını özgürce dile getirecekti, elbette zincirlerini kıracaktı.
Günümüz öğretmeni de artık eskiler gibi tahammüllü değil; çağırıyor anne ve babaları, atıyor zılgıtı, "Çocuğunuza bir çare bulun, beni dinlemiyor, sürekli dışarı bakıyor, çok kıpırdanıyor. Doktora götürün, ilaç verin ya da okuldan alın."
Oysa çocuğun beklediği biraz güven, biraz sevgi, biraz hoşgörü... Onun yüreğine giren her öğretmen, her yönetici büyük kazançlar elde edecektir oysa...
Öncelikle de, Atatürk'ün hayal ettiği, bilinçli, bilgili ve kendine güvenen çocukları yetiştirmenin onurunu...
***
Eğitim politikamızda sadece kötü örnekler yok tabii... Aksine, öğrencisine hayat veren, can katan, sevgi aşılayan, gelecekle yoğuran, güvenen öğretmenler, idareciler de var.
İşte onlar ileriyi gören, çocuklarına öncelikle, "yalaka" değil "birey olma" bilinci aşılayan eğitimciler...
Bir örnek mi istiyorsunuz, vereyim...
Okul, Manisa Gördes Anadolu lisesi; müdürü, öğretmenleri, kantincisi ve temizlikçisiyle el ele gönül gönüle verilen bir eğitim mücadelesi var burada...
Öncelik, öğrencileri kazanmak...
Öğrencilerle ele ele verip bir kitap hazırlamışlar, "Söyleyemediklerim" adı ve ana fikriyle...
Lise çağındaki her öğrenci, annesine, babasına, öğretmenine, ağabeyine, ablasına, dedesine, ninesine, arkadaşına söyleyemediği her şeyi aktarmış kitaba...
İçlerine ukte kalan her şeyi, tüm gerçeğiyle...
Anne ve babalarının "Sen sus, dersini çalış" zorbalığıyla kırılan gönüllerini tamir etmeye çalışmışlar en azından...
Gerçekle yüzleşmişler, fikir üretmişler, ailelerine de kendi gerçeklerini yansıtmışlar.
Söyleyemediklerini, içlerinde kalanı, özgürlüğünü kısıtlayan herşeye bir karşı çıkış bu...
***
Kitaptan, öğrencilerin rehberliğini yürüten eğitimcilerden biri olan, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Mehmet Dilbaz'ın gönderdiği mektupla haberim oldu.
Oysa bir süredir Manisa'da "251 Bin Dev Öğrenci Projesi" yürütülüyormuş... Başında da, Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz varmış...
İşte kitap bu girişimler doğrultusunda ortaya çıkmış... "Gördes'te 4900 Dev Öğrenci Sizi Geleceğe Taşıyor" sözleri de kitabın sloganı...
Önce 1500 adet basılmış, hepsi satılmış... Şimdi hedef 45 bin kitabı tüm Manisa'ya dağıtmak...
Sayın hocam Mehmet Dilbaz'ın mektubundan anladığım bu...
***
Size kitaptan birkaç örnek vermek istiyorum:
"Anne sana bir şey sormak istiyorum. Neden babam tam beni dövecekken, araya girip, o gidince beni sen dövüyorsun."
Ya da bir başkası:
"Babacığım sen çok duygusalsın ve beni çok seviyorsun. Bunu belli etmemeye çalışsan da ben anlıyorum. Ben de seni çok seviyorum baba."
Bunlardan yüzlerce örnek var kitapta... Her bir öğrencinin de, söylediklerinin altında rumuzla imzası...
Hepsinin de fotoğrafı...
***
Bu kitap, demokrasi inancının dışa vurumudur, genç yüreklerde güven yeşertmenin bir sonucudur ve çok değerlidir.
Başka Manisa Valisi Sayın Daşöz, sonra sayın Mehmet Dilbaz'ın nezninde sevgili öğretmenlerim olmak üzere, okul yönetimini, proje uygulama sorumlusu Gülden Gül'ü ve tüm okul çalışanlarını kutluyorum.
Sizler, yürekli, korkusuz ve demokrasi inancı tam gelişmiş gençlerin mimarlarısınız. Kendinizle ne kadar övünseniz az...
Ve sevgili gençler sizleri de yürekten alkışlıyorum. Sizler de, Atatürk'ün idealindeki, Cumhuriyeti asıl emanet ettiği insanlarsınız, buna inanın.
Eğitimde yapılan onca yanlışın arasında bir umut ışığısınız.
***
Yazımı, bu yürekli girişimi, "251 Bin Dev Öğrenci" projesini başlatan ve sonuna dek arkasında duran Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz'ün kitabın önsözünde yazdığı can alıcı bir bölümle bitirmek istiyorum:
"İyi yetişmiş bir çocuk-genç, aynı zamanda başarılı ve mutlu olmaya da aday çocuk-genç demektir. Şüphesiz ki, başarılı ve mutlu olabilmek için öncelikle çağımızın gereği olan bilgi donanımına ve bilgiyi kullanma yeteneğine sahip olmak; bunun yanında insanın kendisini gerçekten "insan" hissetmesini sağlayan psikolojik, sosyal, kültürel ve sanatsal ve hatta ekonomik yeterliliğe de sahip olması gerekir. Bu konularda gerekli yeterliliğe sahip olduğunu hisseden çocuk, beraberinde değerli olduğunun da farkına varacaktır...
'Söyleyemediklerim' adlı bu kitap da tamamen bu anlayışla ortaya konmuş ve aynı zamanda bütün öğrencilerimize 'söyleyemediklerimizi söyleyebilmek' fırsatı ve imkanı sunarak demokrasi kültürü oluşturmayı da hedefleyen çok güzel bir örnek olmuştur."
***
Yürekten kutluyorum sizleri... Bu kitap sadece Manisa sınırlarında kalmamalı... Tüm Türkiye'nin bu güzel, bu bilinçli, bu yürekli girişimden haberi olmalı...
Demokrasi kimliğimizi geleceğe taşımak adına, en güzel armağan bu..
Gördesli gençler şanslı, içlerini dökmüş bir şekilde...
Oysa benim de daha hala büyüklerime söyleyemediklerim var, içimde kaldı, onun hesabını kim verecek?

GÜNÜN SÖZÜ
Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.
Atatürk

1930'lu yıllar, İzmir
Bu fotoğraf bir ibret vesikasıdır; yani kentleri nasıl yok ettiğimizin resmi... Yaşı 70'in üzerine olanlar hatırlar burayı...
Burası Varoşilov Caddesi, 1930'yu yıllar...
O yıllar Varoşilov, bir Rus mareşalinin ismiymiş... Onun adını koymuşlar caddeye...
Şöyle dikkatlice baktığınızda, solda gördüğünüz heybetli bina, Gazi İlköğretim Okulu...
Yani sözünü ettiğim yer, Plevne Bulvarı...
O günlerde, geniş kaldırımları, belli bir yüksekliği geçmeyen binalarıyla, yaşanası bir yermiş; oysa şimdi kabus gibi...
Bırakın önünden geçmeyi, yakınından geçmek bile eziyet...
***
Yaşatamamışız bu güzelliği...
Geçmişte korunması gereken, kent merkezinin başka bölgelere aktarılması gereken bu özel yerler, günümüzde resmen Çin işkencesi...
Bırakın caddeyi, otopark haline getirilen okulda bile öğrenci olmak, çok zordur herhalde...
Trafik alternatif yollar bulmak yerine, ha bire bu tarafa yönlendiriliyor, kalabalık, düzensizlik daha da artıyor.
Geçmişin değerlerini, bizim gibi, acımasızca yok eden bir toplum olabilir mi acaba? Kentleşiyoruz diye diye, bir şehri yaşanmaz kılmak mı tüm becerimiz...
Bakın şu fotoğrafa, dinginliği hissediyor musunuz?

Yalnızlık...
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...
Can Yücel


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA