Futbol, birçok argümanı içinde barındırır...
Bu argümanlar, çoklu değişimler ve ters esen rüzgarlarla karşı karşıyadır her zaman...
Yönetirken, birbirine çarptırırırsanız eğer, trilyon dolarlar harcasanız, iki yakanız bir araya gelmez, gelemez...
Galatasaray cenahında, mesela; Mancini Efendi'nin harcattıkları ve sonradan üç-otuzparaya satılanları! Prandelli Efendi'nin 'klas' diye getirdikleri ve kulübede pantolon eskittirerek, APS (Acele Posta Servisi!) ile gönderilenleri! Yetmemiş gibi, Sabri'yi kovan o zihniyetleri hiç unutmadık, hiç çıkmayacaklardır aklımızdan! Yine, üç-otuz paraya getirilen...
Kendisinden üçüncülük dahi beklenmeyen Hamza Hoca, görülüyor ki takımını lig lideri yaptığı gibi, kupada da sürüklüyor en yukarılara...
Kader de, iyi niyetten yana olduğu için, çıkardı
ligde zor günler yaşayan Manisaspor'u karşısına...
'Kolay' gözüken karşılaşmanın, ilk tehlikeli ataklar geliştiren tarafın, Manisa olduğunun altı çizilmeli...
Müthiş dirençli başladılar oyuna... İlk golün kahramanları bile olabilirlerdi, becerikli vuruşlar yapabilseler...
O Sneijder gibi bir sihirli ayağın, devreye girdiğini gördük, bu zor zamanlarda...
Baskı üstüne baskı koydular, Tarzanlar'ın kale önüne...
Önce Dzemaili, ardından Emre'nin jenerik penaltısı yüzünden arka koltuk ikilemişken, Sercan'ın atılmasına mı, yoksa yenilen iki gole mi üzülecekti Manisalılar? 'Kafa nereye, ben oraya!' misali Manisalı futbolcular, kendileri için 'vizyon' olarak gördükleri şu maçta göze girmek adına inanılmaz direnç gösterdiler...
Hamza Hoca'nın da bakışlarından anladığım gibi, hafta sonu oynanacak olan derbideydi kafası...
Sonuç; üç olsa ne olur, beş olsa ne olur? Elde edilen bu skorla, su yoluna girmiştir, Hamza'nın Galatasaray'ı...
Döndüm bizim tarafa; kafa kafaya verilen bu mücadeleyi de, ligde de aynı şekilde ortaya koymalıdırlar
Manisalı'lar... Çünkü; öncelikli derdimiz, onlar...