Hisse senetleri krizden çıkış sürecinden bu yana en cazip yatırım aracı olma özelliğini koruyor. Birçok borsanın endeks seyrine baktığımızda kriz öncesine döndüğünü görüyoruz. Ne güzel değil mi? Ülkelerin milli gelirleri azalmış, bir çoğu küçülmüş, büyüyenler potansiyellerinin çok altında büyüyebilmişler, işsizlik rakamları iki hanelere çıkmış, şirket bilançoları iyi değil... Ama borsalar yükseliyor. Yani reel sektör ile mali sektör birbirinden kopuk seyrediyor.
Aslında genel teşhisimizi doğrulayacak gelişmelere tanık oluyoruz borsalarda. Hisse senedi fiyatlarındaki bu ilginç yükselişin altında yatan temel faktörlerin başında piyasalardaki aşırı likidite geliyor. İkinci faktör ise, alternatif yatırım araçlarının getirilerinin tatminkar olmaması. Bu durumda, doğal olarak paranın yönü de borsalara doğru kayıyor..
Geçen hafta hisse senedi fiyatlarının değer kazanmasında Avrupa'da, daha doğrusu Yunanistan'da suların durulması etkin rol oynamıştı. Zaten, bu yılın ilk iki ayı itibariyle, Euro Bölgesi FTSE Euro 100 Endeksi yüzde 6.8, Euro Bölgesi DJ STOXX 50 Endeksi yüzde 7.6 değer kaybetmişti.
VERİLER DESTEKLEMİYOR!
Avrupa'da sorunların su üzerine çıkmasıyla bir adım öne çıkan ABD'de aynı dönemde hisse senetlerinin getirileri daha yüksek oldu. Dow Jones (DJIA) yüzde 3.9, NASDAQ yüzde 5.7 yukarı çıktı. 10 yıllık devlet kağıtlarında faizlerin yüzde 3.5-4'lerde olduğunu hatırlarsak borsalarda yapılan karların hiç de fena olmadığını söyleyebiliriz.
Bazı yatırım bankaları ve aracı kurumların raporlarından adeta iyimserlik fışkırıyor. 10.826 seviyesinde olan Dow Jones Endeksi'nin 11.100'e kadar çıkması ve yeni destek ve direnç noktalarının 11 bin üzerinde belirleneceği gibi öngörüler yapılıyor. Tabi, şu eklemeyi yapalım... ABD'deki bu borsa heyecanı Başkan Obama'nın ardı ardına sıraladığı reformlara da dayanıyor. Oysa ABD ekonomisinden gelen son veriler pek de iç açıcı sayılmaz. Örneğin, yeni konut satışları 308 bin adet ile yüzde 2.2 gerilemiş. Cari açık da hızla yükseliyor ABD'de. Şubat ayı verilerine göre cari açık 115.6 milyar dolara çıktı. Henüz tehlike görülmüyor. Bir örnek de Euro Bölgesi için verelim; endüstriyel ürün siparişleri Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 2 geriledi. Oysa Ocak ayında 2009'un Aralık ayına göre yüzde 0.8 artmıştı.
Latin Amerika borsaları da esen rüzgarlara kendini kaptırdı geçen hafta. Şili, Kolombiya ve Arjantin'de borsalar dolar bazında ortalama yüzde 5 civarında yükseldi.
YABANCI PAYI
İMKB de yükselen borsalar içinde. Geçen ayki düşüşü telafi eden yukarı yönlü hareketler 1 haftada yüzde 1.5 seviyesine ulaşmış. 31 Aralık 2009'dan günümüze kadar artış oranı ise TL bazında yüzde 4.4, dolar bazında ise yüzde 1.3.
Bu gelişmelerle İMKB de kriz öncesine dönmüş oldu. Türkiye için de iyimser beklentiler hakim. Yabancı yatırımcılar halinden memnun. Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre yabancı payı hisse senedi adedine göre yüzde 53.89, piyasa değerine göre yüzde 66.65.
Yabancılar hisse senedi aldıkça kurlar da gevşiyor. Bileşik kap gibi... Doları TL'ye çevirip hisse senedi aldıklarında hisselerin fiyatları artıyor, kurlar düşüyor. Tersi durumda da, yani borsadan çıkarken de kurlar yükseliyor. Böylece, hem gerçek yabancılar hem de bıyıklı yabancılar yani bizim yabancılar katmerli kazanç yazıyor.
Daha önce değindiğimiz gerçeğin altını bir kez daha çizerek yazımı sonlandırayım. Alternatif yatırım araçlarının getirileri bu seviyelerde kaldığı ve likidite merkez bankalarınca çekilmediği sürece borsalarda "zikzak" hareketlerine daha çok tanık olacağız. Nasıl olsa inişi de çıkışı da açıklayacak bir dizi gerekçeler varken...