Gece eve geldim ve televizyonu açtım.
Fox TV seyrediyorum.
Fatih Portakal'ın programı... Konuğu Ertuğrul Özkök.
Gene döktürüyordu Hürriyet'in sabık genel yayın yönetmeni.
Herkese ayar veriyordu.
Dünya, devlet, demokrasi, seçim, sandık...
Bu arada sunucunun ikazı üzerine arkasındaki fona dönünce Ertuğrul Özkök'ün kafasının arkasındaki kel görünüverdi.
Gayri ihtiyari bir tebessüm belirdi dudaklarımda.
"Kelin göründü Ertuğrul" dedim, içimden.
Ayet bile okusa "kel"i sırıtıyor.
***
Ahlaktan söz ediyor Ertuğrul Özkök.
Yargıdan söz ediyor.
Özgürlüklerden söz ediyor.
Çok iri laflar ediyor amma...
Arkadaşı Enis Batur'un o Ertuğrul Özkök tanımlaması da hiç akıldan çıkmıyor:
"Tiksindirici..."
Tiksindirici, çünkü sofrasına oturup yiyip içtiği Tansu Çiller'e elindeki medya gücüyle suikast düzenlemiş birisidir o.
Ertuğrul Özkök gelsin benim gözlerimin içine bakarak 1995 yılında, 24 Aralık seçimlerinin hemen öncesinde DYP'ye kurduğu tuzağı anlatsın.
O tuzaktan dolayı bu ülke nasıl bir bedel ödedi, bilmeyen varsa gelsin ben anlatayım.
***
Bu adamın 28 Şubat'ta yaptığı adiliklerden dolayı binlerce insan acı çekti, milyarlar hortumlandı.
Seyrederken düşündüm, kendi servetinin hesabını veremeyecek olan birisi hükümeti yolsuzlukla suçluyor.
Sanki savcı, hakim, mahkeme...
"Cumhuriyetin en kanlı hükümetiymiş bu hükümet."
Bu hükmün sahibi "Ben sosyoloğum" diyor...
Yok kardeşim sen bir utanmaz adamsın.
Sen sofrasına oturduğun bir kadın başbakanın doktorundan çalıntı çok mahrem resimlerini onun siyasi rakibine servis eden adamsın.
Ve ben aslında bu fersude hakkında hakikaten yazmak istemiyorum.
Ama bu kadar utanma duygusu yoksunu bir adamın yazarlık gazetecilik yapabiliyor olması bu ülkenin en büyük ayıbı olarak beni rahatsız ediyor.
Bu adamın bir gazetede yazıyor olması bir ırz düşmanının cocuk esirgeme kurumuna müdür yapılmasından farklı değil çünkü.
Çıkarmayın bu adamı ekrana...