Ben oldum olası "Çıplak Silah" serisi ya da "Polis Akademisi" türündeki komedilerden hoşlanmam. Bana bu tarz filmler hem sığ gelir hem de espri dozunun zeka seviyesi ile ilgili sorun yaşarım. (Bu nedenlerdir ki TV'de dizi de izlemem) "Yedek Polisler" karşıda açıkçası böyle bir ön yargım vardı. Hatta Hollywood yeni bir şey üretemeyince yine yeni yeniden eskiye döndü diye düşündüm. Evet! Karşımda 1980'ler nostaljisi ve 1990'lar ruhu yaşatacak bir film ama farklı bir ikili vardı. "Yedek Polislerin hikayesi kısaca şöyle:
Her polis kahraman olamaz. Madalyaları toplayanlar, süper starlar, yetenekliler ve emektarlar vardır; bir de öteki adamlar. Yani Dedektif Allen Gamble ve Terry Hoitz gibiler. New York Polisi dedektifleri Christopher Danson ve P.K. Highsmith şehrin en sıkı ve en sevilen polisleridir. Gamble ve Hoitz kahraman değildir; onlar "Öteki Adamlar"dır. Fakat günün birinde onlarında yıldızı mutlaka parlayacaktır. Onlar tam böyle düşünüp gün sayarken başka hiçbir polisin bulaşmak istemediği, görünürde tehlikesiz ama New York şehrinin en büyük suçuna dönüşebilecek bir davaya denk gelirler. Bu onların hayatının fırsatıdır; ama acaba Gamble ve Hoitz bu işin altından kalkabilecekler midir?
Başarıdan başarıya koşan Danson ve Highsmith'i görünce Gamble ve Hoitz 'in yedek kulübesinin as elemanları olduğu hemen anlaşılıyor. Ne yaparlarsa yapsınlar onlar "Öteki Adamlar" (ama filmin de esas delikanlıları). Terry Hoitz ofisteki tüm polislerin neşe kaynağı. Herkes onunla kafa yapıyor. Bir silahına sarılıp ateşlemesi var ki tam görülmeye değer. Zavallı Hoitz bunun ardından tahta tabancası ile polisçilik oynayıp, kahraman olmaya soyunuyor. Bu arada kahraman olmak adına, kötü bir şaka gibi ölüme uçan Danson ve Highsmith'in ardından yedek kulübesine gün doğuyor.
KANKA POLİSLER
"Yedek Polisler" 1980'lerde popüler olan" Lethal Weapon", "48 Saat", "Midnight Run" gibi filmlerin adeta 2010 versiyonu. Filmdeki komediyi Hoitz'in sakarlıkları, polislerin asla yapmayacağı davranışlar oluşturuyor. Hoitz için Hollywood'un "Şaban"ı bile diyebiliriz. Tabii filmdeki asıl güzel olan "Köstebek (The Departed) filminde sert polisi oynayan Mark Wahlberg'in bu filmde o polisin parodisini çok başarıyla oynaması."Boggie Nights" tan (izlemenizi öneririm) ""Max Payne" kadar karşımıza daima ciddi rollerde Mark Wahlberg ilk kez rol aldığı bir komedide karizmayı ve ciddiyeti çizdirmeden güldürüyor.
Bu kankaların bir diğerini de Will Ferrell canlandırıyor. Ferrel yönetmen Adam McKay ile daha önce çalışmış olmanın avantajını kullanıyor ve (çok dozunda) esprili bir karakter yaratıyor. İki oyuncunun kimyaları güzel bir şekilde uyuşuyor. Fakat, canlandırdığı karakterden olsa gerek Wahlberg film boyunca Ferrel'den rol çalmadan yapamıyor. Mesela Hoitz'in ortağı Gamble'ı eve davet edip eşiyle tanıştırdığı sahne. Will Ferrel elinden ne gelirse yapıyor ama Mark Wahlberg o kadar cool kiGülmemek imkansız.
DEVAMI ÇEKİLMELİ
Filmin bir diğer starı ise Wall Street'ten Rockefeller Center'a kadar farklı yerleri ile "New York". Bu şahane şehir en güzel yerleri ile hikayeye çok şey katıyor. Filmde Park Avenue'deki ters yönde araba kovalama sahnesiyle gülle ile çok lüks bir mücevher mağazasının duvarının kırılarak yapılan soygun benim favorilerim. Bir de kısa bir rolle nokta atışı yapan Eva Mendes.
Dilerim, bu şahane ikilinin macerası tek bir filmde kalmaz.
İyi seyirler.
Haftanın Filmi
"Ye Dua Et Sev"
Gerçek bir hikayeye dayanan "Ye Dua Et Sev" insanın kendini serbest bırakıp dünyayı görmesinin gerçekten de birden fazla yolu olduğunu kanıtlıyor. Liz boşanmasının ardından bir yol ayrımına geldiğini hisseder ve işinden bir yıllığına izin alır. Kendi karakterine uymayan bir şekilde güvenli limanından çıkar ve hayatını değiştirmek için her şeyi riske atarak bir yolculuğa çıkar. İtalya'da yemek yemeğinin yalın zevkini, Hindistan'da duanın gücünü ve son olarak da Bali'de ise içsel huzur ile aşkın dengesini yaşar. Muhteşem bir oyun çıkaran Julia Roberts ve Javier Bardem'i izlemek için bu hafta sinemaya koşun.