• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Kadının doğurma gücü

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 09.09.2009, 00:00
Bu yıl bir anlamda Mevlana ile Şems yılı oldu. Yılın en çok satan kitaplarından ikisi Elif Şafak/Aşk ve Ahmet Ümit/Babı-Esrar bu konuyu kaleme aldı.
Yedi yüzyıl önce yaşanmış olayları ve aşkı günümüze taşıyan iki kitapta da benzerlikler, ayrılıklar, farklılıklar var ama ikisi de okuyucuyu yakalıyor.
Bu konuları tartışmayı başka bir güne bırakarak ben pazartesi günü olduğu gibi bu gün de Ahmet Ümit'in kitabından dikkatimi çeken başka bir konuya değineceğim.
Kitabın kadın kahramanı Karen Kimya hamile. 30'lu yaşlarında. Sevgilisi evlenmek istemiyor, daha doğrusu çocuk istemiyor. Çocuğun onlara ayak bağı olacağını düşünüyor, gezmek, eğlenmek, hayatın tadını çıkarmaktan yana.
Kadının ise kafası karışık, bir yanı istiyor, bir yanı istemiyor.

HAYAT VE ERKEKLER
İşte bu sırada devreye kadının annesi giriyor. Ve diyor ki:
"...Nigel kimseye bağımlı kalmadan yaşamaya alışmış biri. Güya üç yıldır birliktesini ama hala aynı yerlerde yaşıyorsunuz. Ne sen onun evine taşındın ne de o gelip seninle yaşamayı seçti. Ya elli yaşına gelince otuz yaşında bir meslektaşına aşık olup senden ayrılmaya kalkarsa ne yapacaksın?"
Karen de bu soruya, "Ne yapacağım, hayatıma kaldığı yerden devam edeceğim" yanıtını veriyor.
O zaman anne sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Onu söylemiyorum. Sen o zaman kırk beşinde olacaksın. Yani çocuk doğurma çağın çoktan geçmiş olacak. Ama o siyahi beyefendinin isterse otuzlarındaki yeni sevgilisiyle, isterse başka bir kadınla bu işi yapmak için bol bol zamanı olacak. Hayat kadınlara acımasız davranıyor Karen, artık bunu anla. Sadece hayat değil, erkekler de acımasız davranır."

KADIN TANRIÇALAR
Devam ediyor anne, daha önemli tespitlerde bulunarak:
"Bulunduğun şehrin (Konya) altmış kilometre uzağında Çatalhöyük diye bir yer var. On bin yıllık bir yerleşim birimi. Belki de yeryüzünde insanların yerleşik yaşamaya başladığı ilk yer. İşte o Çatalhöyük'te on bin yıl önce tanrılar kadındı. Ana tanrıçalar hükmediyordu dünyaya. Ama sonra ne oldu? Erkekler dünyayı ele geçirdi. Tabi tanrıların cinsiyeti de değişmeye başladı. Babillilerin Marduk'u, Yunanlıların Zeus'u, İbrahim'in tanrısı, İsa Mesih'in babası, Muhammed Peygamber'in Allah'ı hep erkek oldu.
Oysa dana önce Sümerler'de İnana, Babil'de İştar, Mısır'da İsis, Hititler'de Hepat vardı. İnsanların yazgılarını belirleyen bu tanrıçalardı, onlar bereketin, servetin, mutluluğun, doğurganlığın, gizemin, yani yaşamın simgeleriydi.

ÖNEMLİ AYRICALIK
Son on bin yılda erkekler bunları aldılar elimizden ama hala alamayacakları bir yeteneğimiz var, doğurganlık.
Bir insanı dünyaya getirme ayrıcalığı. Tabii biyolojik saati geçirmemek şartıyla. Eğer geç kalırsak erkeklerin yapamayacağı şeyi bu kez doğa yapacak. Ve sen istesen de doğuramayacaksın."
Kadınlar ne kadar fakında bu gerçeğin? Farkında oldukları için mi evlenmek istiyorlar bir an önce. "Koca giderse, çocuğum olsun yanımda" diyerek mi katlanıyorlar başlarına gelenlere.
Güçlerinin veya ayrıcalıklarının farkında olsalar her şey daha başka türlü olurdu gibi geliyor bana.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA