CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu "Parti içindeki korku imparatorluğunu yıkacağım" diyerek geldi...
5 yılda bırakın partiyi demokratikleştirmeyi, korku ve baskıyı kat be kat arttırdı.
Kılıçdaroğlu'nun aykırı bir sese ya da genel merkeze yönelik en küçük bir eleştiriye bile tahammülü yok...
En son Süheyl Batum'u hukukun ayaklar altına alındığı bir süreç sonunda partiden ihraç ettirdi...
Biraz hukuktan anlayan herkes bu kararın eninde sonunda yargıdan döneceğini bilir...
CHP yönetimi yanlışlıklar komedyasını Batum'u MYK kararı ile disipline sevk ederek başlattı...
Oysa parti tüzüğünün 68. maddesinin a fıkrasında bir milletvekilinin ancak Parti Meclisi'nin isteğiyle disipline sevk edilebileceği yazıyor.
Batum, hakkında ihraç kararının verildiği Yüksek Disiplin Kurulu (YDK) toplantısında yaşananlar da ibretlik...
Batum, savunmasını yaptıktan sonra tam oylamaya geçilecekken kurulun iki üyesi salonu terk ediyor.
Bunlardan biri İzmirli üye Sumru Karaer, diğeri ise İhsan Kalkavan...
13 kişinin katıldığı oylamadan 8'e 5 ihraç kararı çıkıyor...
Batum'un ihracı yönünde oy veren üyeler sevinçle birbirlerini kutluyor.
Ama unuttukları bir şey var...
YDK'da alınan kararlarda nitelikli çoğunluk olması gerekiyor...
Yani ihraç kararının kesinleşmesi için en az 10 üyenin evet demesi lazım...
İçlerinden biri bu gerçeği hatırlıyor ve kurul apar topar aynı gün içinde ikinci kez toplanıyor...
Yukarıdan gelen telefonların da etkisiyle ikinci toplantıda ihraç isteyenlerin sayısı 11'e yükseliyor...
Karara itiraz eden tek isim Çorum Milletvekili avukat Tufan Köse oluyor...
YDK bu kararı alarak farkında olmadan Batum'a yargı yoluyla hakkını arama şansı da veriyor...
CHP tüzüğüne göre kınama veya uyarı cezası alan partili yargıya gidemiyor.
Oysa ihraç kararlarında yargı yolu açık...
Anayasa hukukçusu Batum'un CHP'den ihracı tam olarak böyle gerçekleşiyor...
Y-CHP'de son durum bu...
İl Başkanı kontenjan adayı olur mu?
CHP İl Başkanı Ali Engin yerel seçimde Karşıyaka'yı gözüne kestirdi olmadı...
Şimdi milletvekili olmak istiyor, ancak gidişat onun açısından pek iç açıcı değil...
Engin'in milletvekilliği için istifa ettikten sonra yerine gelecek ismi kendisinin belirleyeceği ve mevcut yönetimden bu konuda yetki aldığı yönündeki açıklaması bana biraz tuhaf geldi.
Siyasetin hele de CHP'nin dinamikleri Engin'e bu şansı tanımaz...
Tahminim o ki; Engin 25 Aralık'ta istifa etmeyecek...
YSK takviminin son gününe kadar il başkanı olarak kalmayı hedefliyor...
Böylece örgüt üzerindeki gücü ve etkisi devam edecek...
Başarabilirse Kılıçdaroğlu'nun kontenjanından listeye adını yazdıracak...
Bir il başkanının milletvekili olmak için böyle bir yol izlemesi CHP'de büyük fırtınalar koparır...
Etik açıdan da sıkıntılı bir durum...
Hepsinden önemlisi örgüt bu işe tepki koyar...
Ama Engin'in önünde de başka bir formül yok gibi görünüyor...
Önseçim başka bahara
'Ben söylemiştim' diye başlayan cümlelerden hiç hazzetmem...
Ama bu önseçim bahsinde o sevimsiz cümleyi kurmadan geçemeyeceğim...
CHP'nin İzmir adaylarını önseçimle belirlemeyeceğini, önseçim yapılsa bile bunun göstermelik olmaktan öteye gitmeyeceğini defalarca yazdık...
İzmir'in açık ara en iyi siyaset muhabiri Fatih Yapar'ın haberinden öğrendiğimize göre CHP'nin 2 numarası Tekin Bingöl de bizim gibi düşünüyor...
'Madem öyle Kılıçdaroğlu o açıklamayı niye yaptı' diyorsunuz değil mi?
Cevabı siz de biz de çok iyi biliyoruz...
Burada bir kez daha yazmaya gerek var mı?