Konuşulacak konu, çok fazla... İlki; kurtuluş primi meselesi! KSK'yi, 'mazlum!' duruma düşüren futbolcuların, yönetim ile pazarlıklarını duyunca, rahmetli peder geldi aklıma... Yani, 'fi' zamanın futbolcuları... Ayağına 'Dinyakos' giyerdi, oynadığı maçlarda... Her antrenman ve maç sonrası ılık suyla siler, kasaptan aldığı iç yağını üstüne sürerek, gaz ocağının ateşiyle birlikte silerdi, usul usul..
O zamanlar malzeme çantası, hak getire!
File ile taşırdı antrenmalarda giydiklerini, file(!) Aylık maaşını aldığı gün bayram yaptığımızı, dün gibi hatırlıyorum. Ne primi?
Bıraktım babamı, takım düşmesin diye, sekiz ay maaş almadığım o günler aklımda hala... Koca Karşıyaka ve futbolcular, kurtardıklarında alacakları primin hesabında ha? Oynadıkları maç konusu 'ayrı bir vahamet!' derken, mücadeleyi, hırsı, vazgeçmemeyi barındırıyordu, kendi içinde...
Saygı duydum. İkinci mesele, hakem efendi(!) Adanaspor'un attığı bal gibi golü vermemesi!!! KSK'nin yarattığı hücumda, rakibin eline çarptığı iki pozisyonu görmemesi!!!
Her iki taraf adına söylüyorum, yapılan sertliklerden dolayı en az dört kırmızı çıkaramaması, oyunun seyirini değiştirdi maalesef! Mesele, üüüç! O 'Youssef!' diye anılan, o yeteneklerinden ötürü her ayağına aldığı topu eve götürmeye çalışan(!) Takımı öndeyken gereksiz işler yapan ve oyunu geren(!) Ardından da, göz göre göre kendini attıran vatandaş sayesinde kaybedildi şu maç... 'Şımarık!', yattığı yerde nasıl uyuyacak acaba? Son mesele, daha bi acı(!) Resmi rakamlara göre söylenen o ki; 297 Karşıyakalı taraftara karşı, Atatürk Stadı'nda Adanaspor taraftarının sayısı 520(!) Ey, Karşıyakalı olmayı yerlere-göklere sığdıramayanlar! Ey, 'Kutsal Topraklar' diyerek, üç-otuz mesafede takımı yalnız bırakanlar(!) Şiirler, sloganlar besteleyen ve evinde oturmayı yeğleyen bil-cümle grup(!) Bilmez misiniz ki, çıkmayan can da, hala 'umut' var.