Bir futbol takımını, fabrika gibi düşünürüm hep.. Çaycısı... İşçisi... Şefi.. Bölüm müdürleri... Genel müdür yardımcıları...
Genel müdür ve hadiseyi yöneten en baştaki CEO... Evet, hiç bir farkı yoktur, yukarıda çizdiğim bu şablondan... CEO; aklı en yüksek olandır ve yaptığı inanılmaz hamleler, şirkete umulmadık değerler kazandırır. Genel müdür, servis ettiği fikirlerle, pekiştirir olayı... Müdür ve yardımcıları sahada durmadan koşanlardır.
Benzetmemi, dün akşamki BJK'ye uyarlarsam eğer, Quaresma'dır takımın CEO'su...
Genel müdürü de, Tolgay'dır bana göre... Diğer payeleri de dağıtmayı, okuyuculara bırakayım ki, gönülleri olsun.
Tam bu girizgahı yaparken, sanki düşüncelerimi duydu, CEO'nun kornerinde, golün adı oldu; Rhodolfo... Genel müdür yardımcılarından Cenk, penaltıdan ikiledi durumu... İşler Beşiktaş lehine gelişirken Trabzonspor, skorun verdiği rahatlıkla saldırmaya başladı, rakip kaleye...
Yusuf ile aldı da, ödülünü... Ha, bu ara!
Hiç bir zaman 'golcü' sıfatıyla bakmadığım Aboubakar, karşı karşıya kaldığı pozisyon sonrası inanılmaz kaçırdığıyla, bir müddet 'çaycılığa' indirdim vatandaşın rütbesini(!) Hep iddia ederim; Türkiye'nin en iyi iki bekidir Caner ve Gökhan Gönül... Caner eksik olunca, ikinci yarıda bile, Beşiktaş'ın sol savunmasının, çok hızlı bir Yusuf tarafından hallaç pamuğuna dönmesi, Adriano'nun yerlerde sürünmesi, gayet normaldi bana göre...
Sormalı Şenol Hoca'ya; tam önünde gelişen atakları görmesi için bilmem, kendisine dört derece gözlük mü göndermeli(!) Aboubakar, benim tanımlalarıma göre, takımın çaycısı(!) Evvet, 'Çay-cı!' Sağ taraftan Quaresma'nın ortasından gelen topu, dışarıya atma becerisini gösterdikten sonra çıkarılmalıydı ama Şenol Hoca ne akla hizmet, direndikçe direndi, son çeyreğe kadar(!) Son dakikalarda yaşananların üzerine, tuzbiber olacak cümleler kurmayayım. Sergilenen oyuna ve yapılan tüm yanlış hamleleri bir 'bohça' yapıp kenara koyarak skora, elimi uzatayım(!)