M açı izlemek için, sırtımı dayadım sandelyeye... Ne acı! Ön sağımda, üç kişi! Sol paralellerindeyse, iki!
Kendimle aynı hizama bi göz atıyorum, yalnız başlarına üç genç oturuyor(!) Yani; ligdeki Galatasaray'ın, pür-mealini anlatıyor, bu dramatik tablo...
Tuhaflaşmış ruh halimle, sahaya çıkan kadrolara odaklanıyorum... Rodrigues'i bir tarafta, Bruma diğer tarafta görünce, Başakşehir'in savunmacılarının 'Vay hallerine! dediğim anda Tudor'un, sağ savunmayı Semih'e emanet ettiğini izleyince, ani bir refleksle, 'eyvah, eyvah!' deyivermişim iyi mi?
Yav, arkadaş! Stoper bir adam çizgiyi yanında görünce, çuvallar çuvallar! 'Kör parmağım gözüne!' misali, hem kademe yapmakta, hem de arkasına adam kaçırmamak konusunda, zor-la-nır(!) Yerinde oynatılmadığı için, çocuğa da fazla da kızamıyorum ama, Adebayor'a verdiği şahane pasın gole dönüşmesi, hep bu yüzden...
Evet işin başında, Bruma ile Rodrigues'in yapacakları resitallerin hayalini yaşarken, koskocaaaa Galatasaray, Başakşehir kalesine dişe dokunur tek bir atağı olmadığı gibi, günahının yarısı Chedjou, diğer yarısını Semih'e yazdığım ikinci gol geliyor, Adebayor'dan!
Niye dile getirmem ki?
Bi tutturmuşum Galatasaray, Galatasaray!
Ne aptalım! Hızlı koşan ve topu hızlı koşturan... Hücumlarda yelpaze gibi açılarak, kenar ortaları yapan... Rakip ceza alanı içinde bireysel yeteneklerini kullanarak, Muslera'ya kabir azabı çektiren Başakşehir'i, Emre'si, Visca'sı, Yalçın'ı, üçüncü golü yapıştıran Adebayor'u, yeni oyuna giren Mustafa'nın golünü ve de özellikle Cengiz'imizi, niye dile getirmem ki?
Peeeh, peh, peh! Bitime yarım saat kalmış ve arka koltuk üçlenmişken Tudor Efendi, hala elinde kalem- kağıt, kimi değiştireceğinin hesabını yapıyor kulübesinde!
Kendisine 'Bre cahil(!)' diyeceğim ama, buna aldığım terbiyem müsaade etmiyor(!)