• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
ŞEBNEM BURSALI

SAVAŞIN SON SAHNESİ 7 HAZİRAN'DA

sebnem.bursali@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 01.06.2015, 00:00
UTANÇ 1:
Yıl: 1999.. 17 Ağustos depreminde binlerce insanımızı kaybetmişiz ve tüm Türkiye birlik olmuş, hem insani olarak hem de yıkılan binaların yeniden inşası için maddi-manevi yardımlar toplanmış. Devlette toplanan paraların bir kısmıyla hedeflenen yapılmış ama bakın kalan kısmıyla ne yapılmış: Devlet memurlarının maaşları ödenmiş! Bunu ben değil, Dönemin Hazine Bakanı DSP'li Recep Önal söylüyor: "Ayın 15'inde geçici işçi ve memurların maaşlarını ödeyebilmek için, deprem nedeniyle toplanan paraların bir kısmını kullanmak zorunda kaldık!!

UTANÇ 2:
Yıl: 2001.. Ülke krizde. Faizler almış başını gidiyor. Türk halkı, gecenin bir yarısı bayat ekmek kuyruklarında sabahlıyor. Ve ilginçtir ki bu yer; İzmir. Bir ekmek firması, elde kalan bayat ekmekleri gece yarısı 24'ten sonra 75 bin TL (yeni parayla 75 kuruş) ucuza satıyor ve İzmirli vatandaş kuyrukta. Devlet, bırakın herhangi bir yatırımı, memur maaşlarını ödeyemez durumda. Borç için IMF kapıların yatıyor bu devletin bakanları ama o bile yok. Gazeteler: "Faizde ürküten rekor: Yüzde 7500" manşetleri atıyor. 2001 krizi oluyor ve TL bir gecede yüzde 600 değer kaybediyor, faizler fırlıyor, sadece milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti fakirleşiyor.
Dönemin hükümetleri, her bir buçuk yılda bir bozulan koalisyon ortaklıkları. Partiler hep aynı aslında ama 1 buçuk yılda bir birisi muhalefete geçiyor, diğer üçü koalisyon ortağı oluyor. DSP, MHP, ANAP ve arada bir de DSP azınlık hükümeti.
Ama, o dönemde kimse; Hırsız var diye bağırmıyor.
Kimse sokaklara dökülüp, haftalarca ortalığı kırıp dökmüyor.
Ülke soyuluyor ama ne asker ne de polis ne de yargı operasyon yapmıyor.

DÜN ÜLKEYİ BATIRANLARA SUSTULAR

Biraz da; demokrasiden bahsedelim. Hani o "diktatör var" "Demokrasi yok" diyenlere, bir de eskiyi hatırlatalım..
Tarih: 28 Mayıs 1960 Tercüman Gazetesi. "Milletçe bayram sevinci içindeyiz" manşeti atılmış 9 sütun. Spotlar da aynen şöyle: Bayar, Menderes, bütün vekiller, mahut Tahkikat Komisyonu üyeleri dün nezaret altına alındılar. Meclis feshedildi.." Milletin oy verip seçtiği Başbakan ve bakanları ve vekilleri, tamamen düzmece bir askeri darbeyle tutuklanıyor, Başbakan ve bakanlarının ellerine kelepçeler takılıyor, vücudunda sigaralar söndürülüp sadece ruhani değil, fiziki işkenceler yapılıyor, atılan manşet: "Milletçe bayram sevinci yaşıyoruz!"
Yetmemiş bu utanç manşetleri, devamı gelmiş: "Adnan Menderes 12 uçak dolusu altın çalarken yakalandı.. Gençleri kıyma makinalarında öğüttürdü" yalanlarıyla darbeye zemin hazırlayan Hürriyet gazetesini görüyoruz. Tezgah hep aynı aslında. Ve o dönem nasıl aldatıldığını, yıllar sonra benim de konuşmacı olduğum bir panelde üzülerek itiraf edip Özür dileyen rahmetli Mehmet Ali Birand'ı hatırlıyorum içim sızlayarak.
Yıllar geçmiş ama tezgah hiç değişmemiş aslında..
Tarih: 28 Şubat 1997.. Gazetelerin manşetleri yine benzer ifadelerle. Bu sefer sahte şeyhler, sahte başı örtülü Fadimelerle sahte senaryolarla dönemin hükümetini itibarsızlaştırma sürecini yaşıyoruz. O dönemde ben de Ankara'da gazetecilik yapıyordum ve dönemin paşaları gazetecileri, yargı mensuplarını ve hatta YÖK Başkanı ve rektörlerini karargaha çağırarak "Ülke elden gidiyor. İrtica getiriyorlar" diyerek "Ülkenin size ihtiyacı var, bu hükümeti devirmek zorundasınız" diye psikolojik harp kurallarıyla kah beyin yıkayarak kah tehdit ederek demokrasiye dolaylı da değil, doğrudan müdahaleyi yaşadık. Sadece demokrasi değildi elbette burada amaç; O dönemde 26 bankanın içi boşaltıldı, 1 gecede küçücük bir zümre zengin olurken hem halk hem devlet fakirleştirildi.

HAYALDİ GERÇEK OLDU

Gelelim bugünlere...
Bu ülkede son 13 yıldır nereden nereye gelindiğine bakalım.. 50 yıllık rüya gerçekleşti ve Avrupa'nın deniz üstüne inşa edilen ilk havalimanı bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tarafından açıldı. İstanbul Boğazı'nda denizin altından çift katlı yollar yapılır oldu. Milli gelir 3 bin dolarlardan 10 bin dolarları aştı. Hedef; 20 bin dolara ulaşmak. Artık sadece yerli otomobilimizi değil, yerli füzemizi, yerli uçağımızı yapar hale geldik. Maaşların nasıl ödeneceği, deprem için toplanan paraların maaşları ödemek üzere verildiği değil, Yeni Türkiye'de artık bu devrimler konuşuluyor. Sadece konuşulmuyor da; yapılıyor.
Hem de Gezi eylemlerine, 17-25 Aralık darbe girişimlerine, suikast girişimlerine, operasyonlara rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dünya aleme meydan okuyarak bunları gerçekleştiriyor.
Bunları görüp yaşadığım halde inkar eder, yalanlarsam Allah da beni affetmez.
Peki, Türkiye'nin bu gelişimini istemeyenler kim?
Paralel devlet kurmak isteyenler, eski Türkiye düzenini isteyenler (çünkü kendi zenginlikleri devam etsin, halk fakir kalsın istiyorlar). Ve tabii dış güçler. Onlarla işbirliği yapan yerel partnerler zaman zaman değişiyor. Ama senaryo hep aynı..


ESKİ TÜRKİYE'NİN SON ÇIRPINIŞLARI


Amerikan New York Times gazetesi son olarak ABD ve NATO'yu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı durdurmak için göreve çağırıyor.. Ama aynı gazete; Arakan'da 200 bin insanı diri diri ateşe atanlar için, Gazze'de fosfor bombalarıyla kadın-çocuk-çoluk demeden yüzbinlerce insanı katledenler için, Mısır'da darbeye karşı çıktıkları için binlerce insanı kurşuna dizen, yüzlerce insanı idama mahkum eden Sisi'yi durdurmak için ABD ve NATO'yu göreve çağırmıyor.
Neymiş? Erdoğan endişelendiriyormuş.. Neymiş? Derhal durdurulmalıymış! Bıraksanıza bu safsatayı Allah aşkına..
Şimdi söyleyeceğim şey konuyla direk alakalı gibi durmayabilir ama aslında tam da doğrudan alakalı..
Türkiye, kitap çeşitliliği açısından dünyada 11. sırada. Kitap ekonomisi açısından ise 12. Sırada. Bilginin bu kadar paylaşıldığı bir ortamda kim kime darbeden, demokrasinin geriye gitmesinden söz edebilir? Aksine demokrasinin daha da güçlenmesi demektir bu rakamlar.
Bu yazımı isterseniz kesip saklayın. 7 Haziran seçimleri asrın Kurtuluş Savaşı'nın Son Sahnesi'dir dostlar. Yani; bir başka deyişle aslında ölüm-kalım mücadelesi. Zaten, diğerlerinin asıl paniği de bundan ya.
Daha düne kadar PKK'yı bitireceğiz diyenlerle, Hükümet ile PKK anlaştı, memleketi satıyorlar yaygarası yapanların şimdilerde PKK'nın iflah olmaz destekçisi olmaları, 7 Haziran seçiminden sonra birlikte koalisyon senaryoları yapmaları da bu yüzden zaten.
Gazeteci arkadaşım Alper Tan geçenlerde çok doğru bir analiz yaptı, altına imzamı atıyorum:
Türkiye'ye karşı büyük bir uluslararası operasyon yapılıyor. Organize bir saldırı düzenleniyor.
Bu alçaklıkları görmüyor muyuz?
Bunların hesabını sormayacak mıyız?
Eğer biz bunların hesabını bugün sormazsak
Allah da bize bunun hesabını sorar...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI