Aile Bakanlığı'nın mali desteğiyle Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yürütülen "Kadına yönelik aile içi şiddet araştırması" geçtiğimiz hafta yayınlandı ama gündem o kadar yoğun ve kadılar bu gündemin o kadar dışında ki, çok fazla basında yer almadı. Yeterince üzerinde durmadık kısacası.
Araştırmada ilginç sonuçlar var. Proje sorumlusu Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu'na göre temel sorun, kadınlara acınacak varlıklar olarak bakılmasında yatıyor.
Araştırmanın en önemli tespitlerinden biri şiddet düzeyinde altı yıl içerisinde artış yok ama biçim değişik. Şiddetin dozunda artış var. Şiddet ölümle sonuçlanıyor. Dolayısıyla altı yılda kadın cinayetlerinde bir artış yaşandı.
Şöyle de diyebiliriz: Yine her on kadından dördü şiddete maruz kalıyor ama şiddete maruz kalan kadınların yaralanmalarında artış var. Daha ağır şiddet biçimleriyle karşılaşıyor kadınlar.
Kaptonoğlu, bu sonucun Türkiye'de toplumsal bir değişim yaşandığını gösterdiğini söylüyor. Türkiye genelinde böyle büyük araştırmalar yerine başka şeyler yapmanın gerektiğini de belirtiyor. Nedenleri anlamaya yönelik nitel çalışma yönteminin kullanıldığı çalışmalar mesela.
KARAKOLA BAŞVURU AZ
KARAKOLA BAŞVURU AZ
Bir başka çarpıcı sonuç: Şiddete maruz kalan kadınların durumu kabullenmesi ve yardım için birine veya kurumu başvurmaması. Bu oran yüzde 8'lerden yüzde 11'lere çıkmış. Aslında İstanbul Sözleşmesi ile yasalar şiddet mağduru kadınlara önemli koruyucu haklar sağlıyor. Ama kadınlar bu yasal düzenlemelerden haberdar değiller ve de yasaların onları koruyacağına inanmıyorlar.
En önemlisi ise uğradıkları şiddetin ciddi bir sorun olmadığını düşünmeleri. Ve çekinmeleri.
İlknur Yüksek Kaptanoğlu, görüştükleri kadınların yüzde 44'ünün şiddete uğradıklarını ilk kez araştırma yapanlara anlattıklarını söylüyor. Kadınlar şiddete uğradıklarını kendilerine bile itiraf edemiyorlar. Tahammül edemeyecekleri noktaya gelince kadar susuyorlar.
Başvuracakları kuruma da güvenmiyorlar. İlk gittikleri ve en çok başvurdukları kurum karakol. Orada da hiçbir şey yapılmıyor. Aslında kadınlara yardım edilmesi ve başka kurumlara yönlendirmeleri gerekirken, uzlaştırma yoluyla eve gönderiliyorlar. Altı yıl içinde polise başvuran kadınların ancak yüzde 41'i gerekli kurum ve kuruluşlara yönlendirilmiş.
STK'LARLA İŞBİRLİĞİ
STK'LARLA İŞBİRLİĞİ
Dolayısıyla kanunda değil ama uygulamada sorun var. Yeni kanun yapmak yerine uygulamadaki aksaklıklar üzerine eğilmek gerekiyor. En önemli konu polis, avukat, savcı ve hakimlerin ataerkil toplumsal yapının içinde yetişmiş olmaları. Deneyimli ve uzman ekip azlığı.
Aslında Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) var ama bunlar da çok işlevsel değiller. Hem kadınlar bu kurumların farkında değil hem de bu kurumlar etkili değiller. Mutlaka bu konuyla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarıyla iletişim içerisinde olmak gerekiyor. Çok işbirliği gerektiren bir alan kadına yönelik şiddet. Kağıt üstünde bu işbirliklerinin göründüğünü ama uygulamada mükemmel olmadığını gördükleri söylüyor.
İlknur Yüksel Kaptanoğlu önemli bir tespitte daha bulunuyor: "Bütün araştırmaları kadınlarla yapıyoruz ve ama erkeklerden bilgi toplayan ülke çapında bir araştırmaya ihtiyacımız var. 'Erkekler bu süreci nasıl yaşıyor, ne kadar ve neden şiddet uyguluyorlar?" gibi nicel ve nitel bir çalışma yapmak gerekiyor. Buna ek olarak, raporda özellikle çalışma yapılması gereken iki grup karşımıza çıkıyor. Birisi erken evlenen kadınlar, diğeri de boşanmış ya da ayrı yaşayan kadınlar. Çünkü en fazla şiddete maruz kalan kadınlar bu grupta. Onlar için çalışma grupları oluşturulabilir.