Broadway'de yine her günkü olağan gezimi yapıyordum. Trafiğin kapalı olduğunu haberlerden öğrenmiştim. Caddede dolaşırken bir de ne göreyim bizim Mehter Takımı, bizim Yeniçerilerimiz, bizim çocuklarımız... Türk günüymüş hemen aralarına daldım. New York belediyesi ile birlikte gerçekleştirilmiş bu organizasyona otobüsler dolusu insan geldi. Mehter yürüyüşü, Mevlana ve kılıç kalkan gösterileri sunuldu ve her yer çok kalabalıktı. Tabii ki oradan kopamadım. Hititler'den Selçuklular'a oradan Osmanlı'ya kadar çeşitli bölümler vardı. Truva atı da bütün ihtişamıyla oradaydı. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar hepsiyle fotoğraf çektiriyorlardı. Tüm bunların arasında birde ne göreyim! Bir grup Türk genci ellerinde Karşıyaka Spor Klübü'nün bayrağıyla katılmıştı korteje... Yeni kentim İzmir'im New York'ta da karşıma çıkmıştı. İzmirli gençler pek ateşliydi ve takımlarının marşlarını okuyorlardı. Katıldım tabii ki. Bu arada 'Union Square'da 'Türk Filmleri Festivali' yapıldığını öğrendim. Mevlana, Kelebek, Devrim Arabaları arka arkaya gösterimdeydi. Gecede, filmlerin oyuncuları ve yönetmenleri ile görüşme şansı varmış. Brooklyn'de kurulan çarşıda ise Türk Mutfağı, hediyelik eşyalar, kostümler vardı. Çocuk gösterileri yapıldı. New York'ta epey bir Türk restoranı var ama havaalanında THY biniş kapısı önündeki büfe harika. DANS VE MÜZİK
Epey oyalandım Broadway'deki Türk gününde çünkü akşamında flaş gösterilerden "A Steady Rain" e geçecektim. Ahum'la buluştuk, kafemize gittik. Gireceğimiz oyun, bir solukta izlenebilecek türden. Son James Bond Daniel Craig ve Avustralya filminin yakışıklısı Hugh Jackman'ın birlikte oynuyor. Tiyatro geçmişi daha az olan ancak BBC'de önemli dizilerde oynayan Craig, yakında ünlü yönetmen Spielberg'in "Ten Ten'in Maceraları" adlı filmle ekranlarımıza geliyormuş. Jackman ise "Carousel" ve "Oklohoma" gibi oldukça uzun tiyatro geçmişi olan biri. Tüm bunları ertesi gün verdikleri basın toplantısında öğrendim. Bir araya gelmeleri pek zor olmamış. "Akşam otelimize döndüğümüzde ölçüyoruz birbirimizi" diye espri yapıyorlar bize. Çünkü oyunda birbirileri ile çok samimi iki arkadaşı oynuyorlar ama oynadıkları karakterler birbirlerinin karılarıyla ilişki kurabilecek seviyede. Ancak bu oyuna mutlaka gidilmeli ve iki dev sanatçının, seyircilerini bir buçuk saat boyunca nasıl sahneye bağladıklarına şahit olunmalı.
Bu arada Broadway'a sadece dans ,müzik, ses, ışık görmek için gidecekseniz. "Burn The Floor" aradığınız şey olacaktır. Cha Cha, Rumba, Samba, Vals, Tango ve fazlası hepsi bu şov'da... Dansçılar, Rusya, Avustralya, Litvanya, Slovenya, İngiltere, Malezya'dan. Hepsi de ödüllü. Yine söylemeden edemeyecegim. Neden Türkiye'den kimse yok...? Eminim çok başarılı gençlerimiz var onlar neden oralarda değiller? Oraya giden sanatçılarımız neden geri döndü, neden orada biraz zorluk çekip dünyaya adımızı duyurmak istemediler? Bence burada çok daha rahat para kazanıyorlar da onun için.
ŞIMARIK SIENNA
Koskoca starlar, senede 4-5 aylarını sahnede harcıyorlar. Jude Law'ın meşhur aşkı Sienna Miller da bunlardan biri. Hamlet'in iki cadde yanında "After Miss Julie" oyununda her gece tiyatroda oynuyor. Dev bir mutfak dekorunda (Tipik özlediğim Tiyatro Dekoru) 1945 yılında bir gece ve sabahında geçiyor oyun. Zengin, şımarık ev sahibinin kızı Julie ile evin uşağı ve uşağın sevgilisi arasında geçen klasik bir oyun. Bu oyun son oyunum oldu. Bu arada Sienna Miller'ı Alfie, Casanova, Feetory Girl filmlerinden tanırsınız. Kendisi New York'lu ama İngiltere'de yaşıyor.