Akşamüstü adam eve gelince, kapı kapanır kapanmaz hemen kapı eşiğinde tamamen soyunuyor. Çorap ve iç çamaşırları dahil tamamen soyunuyor. Kadın, adamın ev içinde giyeceği pijama ve terlikleri ile hazır bekliyor. Adam hemen orada pijamayı ve terlikleri giyiyor. Kadın adamın tüm kıyafetlerini ceket, çorap ve kravat dahil hemen her şeyi çamaşır makinesine atıyor. Yıkandıktan sonra aynı kıyafetler tamamen kurutuluyor. İyice ütülenip ertesi sabah kullanıma hazır hale getiriliyor. Bu durum bitmeyen bir senfoni gibi her gün aynı şekilde tekrarlanıyor. Dışarısı çok kirli, ona pislik bulaşabilir. Zaten meyve ve sebzeleri de en az yarım saat sirkeli su içinde bekletiyor. Her taraf ne kadar pis. Çevresindeki bilinçsiz insanlar da çok pis... İşte tipik bir takıntı hastalığı, yani obsesif kompulsif bozukluk (OKB).
Tabii ki bu kadın hayatın güzelliklerini yaşayamıyor. Aklı fikri mikrop kapmamak, kirlenmemek veya pislenmemek ile ilgili. Yaşamdan zevk almak mı, o da neymiş? Önemli olan tek şey kendisinin ve yaşantısının steril kalması. Aslında kendine göre normal ve sağlıklı olduğuna inanıyor. Diğer insanlar onu anlamıyor.
50 KİŞİDEN BİRİNDE VAR
Gerçekte her 50 kişiden birinde bu rahatsızlık olabiliyor. Ancak takıntıların miktarı çok önemlidir. Eğer bu takıntılar yani obsesyonlar, kişinin kendisini veya çevresini çok da rahatsız etmiyorsa çok da önemli değildir. Ama eğer kendisini veya çevresini rahatsız ediyorsa mutlaka tedavi edilmelidir. Bazen çocukluk çağlarında da çeşitli takıntı ve vesveselere rastlanabilir. Örneğin "Ya annem babam ölürse", "Ya cinler gelirse" gibi düşünceler olabilir. Çocukluk çağı obsesyonları bazen kendiliğinden kaybolabilir. Veya hafif düzeyde bir psikoterapi ile iyileşenler hiç de az değildir. Ancak bazen de ciddi bir ilaç tedavisi gerekebilir.
Bu rahatsızlığı yaşamamış insanların obsesyonları yani takıntı hastalığını anlamaları çok zordur. Çevredeki herkes ona akıl vermeye, nasihat etmeye çalışır. "Takma kafana...", "Aklına o düşünceler gelince boşver..", "Aslında senin bir şeyin yok..", "İradeni kullan ve bu düşünceleri kafandan at" denir. Bu tür akıl vermeler, aslında rahatsızlığı olan insanın moralini daha bir bozar. İradesini kullanmıyor diye yakınları tarafından suçlanır. Oysa bu rahatsızlığın irade ile bir ilgisi yoktur. Takıntı hastalığı yani OKB, insanın elinde olmayan ve beynimizin kimyası ile ilgili bir hastalıktır.
Mutlaka ilaç tedavisi gereklidir. Bu rahatsızlıkta antidepresifler başta olmak üzere birçok ilaç tedavisi kullanılabilir. Her ilaç mutlaka çok iyi gelecek diye bir kural yoktur. Genellikle çok uzun süreli ilaç tedavisi gerekebilir. Ancak bir süre ilaç kullandıktan sonra insan kendi kendisine, yani takıntısına karşı mücadele edebilir. Psikoterapi bu aşamada yararlı olur. Ama asla ilaç yerine psikoterapi olmaz.