Bizim yaştakilerin:
'Nerde o eski Ramazanlar!' feryadı artık atasözü haline geldi.
Haksız da değiller. Gerçekten de eski Ramazan sohbetlerinde tebessüm ettiren fıkralar, nükteler, Ramazan eğlenceleri oldukça fazla yer alırdı. Şimdilerde ise birçok değerimizde olduğu gibi, bu nüktelerden de eser kalmadı diyebiliriz.
Ama İslam alemi ne kadar maddi, manevi güçlükler çekse de Ramazan ayının kıymetini biliyor, değerlendiriyor. Özellikle gençlerimizin oruç tutması gerçekten takdir edilecek bir özellik. Tutamayanların da dar gelirlilere vereceği fitre, zekat ve diğer yardımların İslam'a yaraşır dayanışmanın göstergesi olacak.
Hele durumu iyi olanların ay boyunca imkanı olduğu kadar toplu iftar yemekleri vermesi ne kadar güzel bir buluşmadır. Ben de hafta sonu fıkralarını Ramazan'a ayırdım. Hayırlı Ramazanlar dileğiyle.
Nasrettin Hoca'yı anarken
13.Yüzyılda yaşadığı bildirilen Nasreddin Hoca, bize iyiliğin, dürüstlüğün ve hoşgörünün yollarını gösterir. Bilgi, görgü ve hikmet dersleri verir. Fıkraları dünyanın her yerinde, duyan herkesi güldürür, düşündürür.
Gerçekten bu fıkralar sadece güldürmek için değil, daha çok düşündürmek, ibret vermek için anlatılır.
O, bütün kötülüklere düşman, bütün iyiliklere dost, samimi, dindar ve keskin zekalı bir insandır. Az gülelim, çok düşünelim.
İşte en güzel Nasreddin Hoca fıkraları...
Defolun burdan!
Hoca bir gün camiye gitmiş, namaz kılacakmış.
Hoca vaaz verirken demiş ki, "Sağ tarafınızda melekler sol tarafınızda şeytan bulunur". Bunu duyan hoca namaz sonunda selam verirken sağa dönmüş meleklere esselamün aleyküm demiş sola dönüp şeytanlara sövmüş, "Defolun gidin burdan" deyip namazı bitirmiş.
Bir kere biz de ölsek
Bir yaz günü Nasrettin Hoca'yı iftara çağırmışlar. Ortaya önce buzlu hoşaf gelmiş. Bakmışlar ki muzip ev sahibi eline büyük bir kepçe almış, durmadan hoşaf içiyor, her içişte de, "Ohh, öldüm" diyor. Hoca'yla öteki çağrılanlar ellerindeki küçücük kaşıklarla içmeye çalışıyor, ama ne hoşafın tadını alıyor, ne susuzluklarını giderebiliyorlar. Hoca dayanamayıp ev sahibinin elinden kepçeyi kapmış, "Efendi, şu kepçeyle birer defa biz de içsek de, birer kerecik olsun biz de ölsek" demiş.
AIlahım iki sevap yaz
Bir köylü Ramazan'da oruçluyken bir hayli susamış ve çevreyi gezerken pınardan akan suların güzelliğine bir kez daha hayran olmuş.
Etrafına bakmış kimsecikler yok. Bir ara bir avuç içmeye karar vermiş, sonra vazgeçmiş.
Ellerini göğe açarak, "Allahım fedakarlığımı görüyorsun bana iki kez sevap yazdır..."
Ağzını kapa keseni aç
Bir adam Ramazan sohbetlerinde diliyle hep cömertlikten söz ediyor ama hiç de yardım, cömertlik yapmıyordu.
İşte bu adam bir gün İbrahim Edhem'e rica etti:
Herkese nasihat ediyorsun, bana da nasihat et. İbrahim tek cümlelik nasihatini şöyle yaptı. Sen açığı kapa, kapalıyı da aç sana yeter! Adam bir şey anlamamıştı.
Mecburen sordu:
"Açık nedir ki onu kapayayım, kapalı nedir ki onu da açayım? İbrahim de kısaca anlattı: "Açık olan hep cömertlikten söz eden ağzındır.
Onu kapa. Kapalı olan da yoksula hiç açmadığın kesendir.
Onu aç. Bu sana yeter!
Ceviz ağacında kabak yetişseydi
Bir yaz günü Ramazan'da Nasreddin Hoca biraz serinlemek için ceviz ağacının gölgesine oturmuş. Biraz ilerdeki kocaman helvacı kabakları gözüne ilişince, kendi kendine: "Şu Allah'ın işine bak, otun üstünde koskoca kabak yetişiyor, şu dalları yere göğe uzanmış, bir evleklik yer tutan ceviz ağacının ufacık meyveleri var.
Şimdi bu adalet mi?" diye düşünürken, tam o sırada başına bir ceviz düşmüş.
Hoca: "Ah başım!" diyerek yerinden fırlamış başlamış tövbe etmeye: "Tövbe ya Rabbi! Bir daha senin işine asla karışmam! Ya ağaçta ceviz yerine kabak yetişseydi !..." demiş.
Dua edin eksik söyledim
Nasredden Hoca merhum, köyün imamı iken Ramazan ayı geldiğinde günleri şaşırmamak için her gün çömleğe bir taş atarmış.
Hocanın bir de küçük kızı varmış. Bu çocuk, babasının her gün çömleğe taş attığını görünce, kendisi de tutmuş bir avuç taşı çömleğe doldurmuş.
Ramazanın sonuna doğru gelmişler (yirmibeşi olduğu sıralarda) cemaat hocaya: Ramazanın kaçı? diye sormuşlar. Eve kadar gidip geleyim, size Ramazanın kaçı olduğunu söylerim, demiş ve eve gidip taşı saydığında, çömlekten tam 115 taş çıkmış. Hoca düşünmüş taşınmış... "Ramazanın 115'i dese hepten ayıp olacak, kırk beşi" demeye karar vermiş. Cemaatın yanına gelince: Kaçı olmuş hocam? diye sormuşlar.
Hoca: Kırk beşi, diye cevap verince. Oradakiler: İnsaf be hoca. Ramazan kırkbeş gün olur mu? demişler.
Hoca: Siz bana dua edin, yoksa iş çömlekten çıkan taşa kalsaydı, Ramazanın 115'i olacaktı demiş.