Güzel Türkçemizde dilimize pelesenk olmuş deyimler vardır. Sohbetlerin en güzel anında hani 'pat' diye kontrolsüz şekilde ağzımızdan çıkıveren. Doğru mu yanlış mı olduğunu bilmediğimiz hatta üzerinde hiç kafa yormadığımız deyimler... Evet, doğru bildiğimiz 'yanlış' deyimlerden bahsediyoruz... İşte onlardan sadece biri... Hani, karşımızdakine önemli bir şey söylemeye çalıştığımızda adeta karın ağrıları içinde kıvranıp da bir türlü söyleyemediğimizde duyduğumuz ilk cümle "Hadi artık çıkar ağzındaki baklayı"... Meğer geçmişte hiç de bu anlamda kullanılmıyormuş.
Şimdi sıkı durun, ağızdaki "bakla" o günün toplumunda da ayıplı sayıldığı için sadece küfürlü konuşmayı engellemek içinmiş...'Çıkar Ağzındaki Baklayı' deyiminin ilginç ve bir o kadar da gülümseten hikayesini Yeni Asır okuyucuları için derledik.

KÜFÜRDEN KURTULMAK
Zamanın birinde çok ama çok küfürbaz bir adam varmış... Her iki kelimesinden biri okkalı küfürlerden oluşan kötü sözlermiş. İlginçtir, sevindiği zaman da üzüldüğü zaman da sürekli galiz şekilde küfür edermiş. Tabii, hal böyle olunca, lakabı da "Küfürbaz" olmuş. Gün gelmiş toplum içinde mertebe atladıkça bu lakap onu rahatsız etmeye başlamış ve bu kötü huyundan kesin olarak kurtulmaya karar vermiş.
"Artık yaşım kemale erdi. Tanınan bir esnafım. Üstelik çoluk çocuk sahibiyim, evlenecek yaşta kızım var.
Küfürlü konuşmak bana yakışmıyor.
Acaba ne yapmalıyım da bu küfür illetinden kurtulmalıyım?" diye düşünürken günün birinde civarda değerli gönül dostu bir şeyhin olduğunu duymuş. Hiç vakit kaybetmeden şeyhi bulup huzuruna çıkmış.
Derdini anlatıp artık derviş olmak istediğini ve küfürbazlıktan bir an önce kurtulmak istediğini söylemiş...
BİR AVUÇ KURU BAKLA
Şeyh, küfürbaz adamı dinledikten sonra sırtını sıvazlayarak gülümsemiş.
Elini hırkasının sağ cebine atıp bir avuç 'kuru bakla' çıkarıp bizim küfürbaza vermiş. Ardından da karalı bir ses tonuyla, "Bak evlat, bu baklaların bir tanesi sürekli ağzında olsun. Sinirlendiğinde, küfür edeceğin zaman bu bakla diline takılır ve verdiğin sözü hatırlarsın. Islanıp eridiği zaman, cebindekilerden başka bir taneyi ağzına alırsın. Küfür illetinden ancak bu şekilde kurtulacaksın" demiş. Şeyhin söyledikleri kafasına yatan küfürbaz adam şeyhin huzurundan sevinçle ayrılmış. O günden sonra sürekli olarak ağzında baklayla dolaşır olmuş. Gerçekten de tam küfür edeceği zaman bakla diline değiyor, verdiği sözü hatırlayınca da vazgeçiyormuş...

ŞEYH ÇİLEDEN ÇIKINCA
Bizim tövbekar küfürbazımız, şeyh efendinin yanı başından bir saniye bile ayrılmaz olmuş. Yağmurun şiddetini arttırdığı bir günde tövbekar küfürbaz ve şeyh efendi şehrin ara sokaklardan birinden geçiyorlarmış.
Islanmamak için de ellerinden geldiğince acele ediyorlarmış. Aniden bir evin kapısı açılmış ve adamın biri seslenmiş. "Şeyh efendi biraz durur musunuz? " Şeyh şaşırmış ve meraklanmış. Dursa yağmurdan sırılsıklam olacak, durmasa şeyhliğine yakışmayacak... Beş dakika boyunca bizim küfürbaz ve şeyh efendi yağmurun altında adamı beklerken sırılsıklam ıslanmış.
Ardından adam gelmiş ve tekrar seslenmiş. "İki dakika daha bekleyin ne olur!" Bizimkiler çaresiz beklemeye devam etmişler. Nihayet adam gelmiş ve "Teşekkür ederim, şimdi gidebilirsiniz" demiş.
'DAHA NE DURUYORSUN?'
Şeyh öfkelenmiş ama belli de etmemiş... Sakin bir ses tonuyla sormuş. "Neden beklettin bizi efendi?" Adam sırıtarak pişkin pişkin cevap vermiş. "Önemli bir şey değildi. Tavukları kuluçkaya yatırıyorduk.
Tavukları kuluçkaya yatırırken bir şeyhin sarığına bakılırsa, civcivler horoz oluyormuş, o yüzden sizi beklettim." Koskaca şeyh elbette adama kötü bir şey söyleyemezmiş.
Yanındaki tövbekar küfürbazın da sinirlendiğini görünce, dayanamamış ve küfürbaza seslenerek "Daha ne duruyorsun?
Gün bu gündür, çıkar ağzındaki baklayı, çünkü bu adam okkalı bir küfürü hak etti" demiş.

