Gezmek, görmek, yeni yerler keşfetmek bedenimizi, zihnimizi iyileştirir, ruhunuzu besler. Bir hekim olarak söyleyebilirim ki yaşadığınız sıkıntıları, olayları, zorlukları yaptığınız seyahatlerden sonra daha farklı göreceksiniz, çözüm hep vardır. Bırakın her şeyi, küçük ve kısa kaçamaklar yapın. Gezin, izin verin Güneş içeri girsin. Gelin birlikte gezelim masal şehri Mardin'i.
PAN HEYKELİ VE PANİK ATAK
Konu Pan heykeli ve panik atak olunca bir doktor olarak özellikle dikkatimi çekti müzedeki Pan heykeli. Tanrılar bir yandan kırlarda rahatça dolaşıp dua etsin diye, ona cömert davranıp keçi ayakları bahsetmişler, bir yandan da esirgemişler güzelliği. Yarı insan, yarı keçi görünümüyle ürkütürmüş görenleri. Rahatsız edildiğinde tiz bir çığlık artarmış gelenler korksun "Paniklesin" diye. Tıptaki panik atak teşhisi oradan gelirmiş.
DARA ANTİK KENTİ
Mardin'e gitmeden önce en çok merak ettiğim yerlerden birisi idi bu tarihi şehir ve ilginç kaya mezarları. Dara Antik Kenti, Mardin'e 30 km uzakta Dara köyünde yer almaktadır. Bir tarih hazinesi olan güzel yurdumda kazılıp ortaya çıkarılacak o kadar çok antik şehir var ki Dara'da bunlardan birisi ve kazılıp ortaya çıkarılmayı bekliyor. Kaya mezarlarının inanılmaz görüntüsü çok etkileyici idi. Yüzyıllar önce, 9 travertenden kat kat akan sularla yapılan arıtma tesisini görünce hayretler içerisinde kaldım. Burada Ahmed Arif ve Nazım Hikmet'ten şiir okuyayım mı size diyerek rehberlik yapmak isteyen ve bahşiş alan küçük kız-erkek çocuklarının sevimliliğine diyecek söz bulamıyorum.
MEZOPOTAMYA
Uçaktan baktığımda ilk görüntüler Dicle-Fırat nehirleri arasında uzanan uçsuz bucaksız dümdüz, verimli, geçtiği yerlere, köy, kasaba ve şehirlere hayat veren, bir ana gibi besleyen, doyuran Mezopotamya Doğası idi. Farklı din, dil ve kültüre sahip insanların yaşadığı Mardin, Diyarbakır, Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Siirt, ve Şırnak illeri var. Güneydoğu Anadolu bölgesinden başlayan Mezopotamya Ovası Irak, kuzeydoğu Suriye, Güneybatı ve İran topraklarından oluşmaktadır. Tarihte birçok medeniyetin beşiği olmuştur. Dünyada göğsümüzü kabartan , ruhumuza iyi gelen Nobel ödüllü bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar Havaalanı'na inişimizde 15 kişilik grubumuzu güler yüzü ile rehberimiz Rojda Hanım karşıladı ve tüm gezi boyunca bilgisi, tecrübesi ve anlatımıyla ışık tuttu bizlere.
MARDİN MÜZESİ
Şehrin merkezinde, sırtını Mardin Kalesi'ne dayamış, önümdeki büyük meydan ve uçsuz bucaksız uzanan Mezopotamya ovasına tüm heybeti ile bakan Mardin'i en önemli turizm kentleri içerisinde üst sıralara taşıyan en önemli unsurlardan biri olan kalkar taşının ilmek ilmek işlendiği muhteşem taş yapı müze binası tüm ihtişamı ile bizi karşılıyordu. Mardin Arkeoloji ve etnografya müzesi yörenin tarihsel ve kültürel zenginliklerini taşıyan koleksiyonlara sahipti.
YÖRESEL LEZZETLER
Bizde bir söz vardır, seyahate giden kişiye yediğin içtiğin senin olsun bize gördüklerini anlat denir. Seyahat Mardin'e olunca ben şehrin ve yörenin lezzetli yiyecek ve içeceklerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Mardin'de yemeğe lebeniye çorbası ile başlanır, arkasından soğanlı Mardin kebabı, kaburga dolması, haşlama içli köfte, sembusek, etli dolma, Irak (kızarmış içli köfte), metfune (türlü) ve acin (üzeri yumurtalı çiğköfte) mutlaka denenmeli. Mardin'in her yemekte kullanılan yöresel baharatları ise yemeklerin çok lezzetli olmasına katkı sağlamaktadır. Mardin denince ilk akla gelen tatlılar arasında Mardin çöreği, Süryani çöreği, imlebes, Harine tatlısı, cevizli kahiye tatlısı, zingil tatlısını sayabiliriz. Bunlardan Mardin çöreği ve Süryani çöreği sokak lezzetleri olarak her yerde karşınıza çıkacaktır. Mardin'in Reyhan Şerbeti ve içimi sert mırra kahvesi, Türk kahvesi ve değişik aromasıyla dibek kahvesi en çok tercih edilen içecekleridir. Kahve ve çerez dükkanlarında her yerde gördüğümüz rengarenk badem şekerleri ise çıtır çıtır lezzetiyle vazgeçilmezlerdendir.
DİNLER VE DİLLER ŞEHRİ
Üç bin yıllık geçmişi ile uygarlık tarihini derinden etkileyen önemli kültürel hazinelerimize sahip olan efsaneler şehri Mardin, camileri, türbeleri, kiliseleri, manastırları ile farklı din ve mezhebe sahip toplulukların buluştuğu, kozmopolit sosyal yapısı nedeni ile "Dinler ve Diller Şehri" olarak anılır. Bu karışık yapısına rağmen, halkının kardeşçe, barış ve huzur içinde birlik ve beraber yaşaması övgüye ve saygıya değer bir özelliğidir. Süryanilik ilk başlarda Mezopotamya'da boy vermiş, sonra yakın doğuya yayılmış bir Hristiyan mezhebinin adı iken günümüzde bir mezhepten çok bir etnik yapıyı, bir halkı tamamlamak için kullanılmaktadır. Hristiyan Ortodoks, Protestan ve Katolik mezheplerde inançları ve kiliseleri vardır. Etrafınızda Kürtçe, Arapça, Türkçe, Süryanice konuşan insanlar camiler, medreseler, Süryani, ermeni kiliseleri manastırları, Ortodoks, Katolik, Protestan kiliseleri ayrı ayrı mezarlıkları ve tüm bunlara alışmış, içine sindirmiş, kabul etmiş bir halk, birlik beraberlik içinde kardeşçe yaşıyorlar.
BEYAZ SU
Fotoğraflarda, televizyonlarda görüp merak ettiğim bu güzel mesire yerinde gürül gürül akan Beyaz su deresinin üstüne kurulmuş çardaklarda yediğimiz balık ve et yemeklerinin yanında Halka tatlısı ve buz gibi köpüklü ayranı ile öğle yemeğimizi ve buradaki güzel molamızı hiç unutmayacağım.
TAM BİR BARIŞ VE HUZUR KENTİ
Sabah erken saatlerde ulaştığımız Mezopotamya'nın her mevsimi ayrı güzel. Kadim şehri Mardin'in kesme taş kaplı sokaklarında dolaşmaya başladığımızda beni en çok etkileyen tarafı huzur hissi idi. Mardin için söylenen sevginin, barışın, dostluğun, kardeşliğin, hoşgörünün şehri tanımlamasının bu şehire çok yakıştığını hissettim. Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, değişik inançlara sahip insanların birlik beraberlik içinde dostça yaşamı paylaşmaları şehir yaşamına öylesine yansımış ki o enerjiyi hissetmemek mümkün değil. Sabah kahvaltımızı eski bir taş evin terasında, tatlısından, tuzlusuna nefis kahvaltılıklarla donatılmış bir masada hep beraber neşeyle sohbet ederek yaptık.
HOŞCAKAL MARDİN
Masal gibi bir şehirde, zamanda yolculuk yaptığımız dilini, dinini bilmediğimiz insanlar tarafından hoşgörü ve gülümsemelerle karşılanıp, uğurlandığımız, şahsen ben önyargılarımdan arındığım, anlatılan hikayelerden hüzünlendiğimiz, neşeli, kahkahası bol sofralarda değişik lezzetler tattığımız, insanlarını sevdiğimiz bir şehirde iyi ki gelmişiz diyerek veda ederek güzel İzmir'imize nice hep yolculuklara diyerek geri döndük.